KanUyuşmazlığı. Rh ( - ) bir anne ile Rh ( + ) kan gruplu babadan Rh ( + ) bir fetüsün meydana gelmesiyle ortaya çıkan durumdur. Fetüsün sahip olduğu, Rh proteini taşıyan alyuvarlar anne ile fetüs arasındaki madde alışverişini sağlayan plasentadan geçemedikleri için birinci hamilelikte çok büyük bir problem yaşanmaz. KalbinYapısı ve Görevi; Kalp üst kısımda sağ ve sol kulakçıklar, alt kısımda daha büyük hacimli kalın çeperli sağ ve sol karıncıklar olmak üzere dört odacıktan meydana gelmiştir. Kalp yukarıdan aşağıya doğru bir perde ile iki bölüme ayrılmıştır. Kalp ve Yapısı: Kalp çizgili kaslardan yapılmıştır. 3 Kan Damarlarının Yapısı. İnsanın dolaşım sisteminde üç çeşit kan damarı ve lenf damarları bulunur. a. Atar Damarlar (Arter): Kanı kalbin karıncıklarından diğer organlara taşıyan damarlardır. Akciğer atar damarı kirli kan, diğer atar damarlar O2 bakımından temiz kan taşırlar. Şekil : Kan Damarlarının Yapısı Cevap. Alt deride bulunan kan damarları, ter bezleri ve yağ bezlerinin görevleri: Vücut ısısı dengesi sağlanır. Vücut dıştan gelen tehditlere karşı korunur. İnsanlardadolaşım sistemi; kalp, kan, kan damarları, lenf ve lenf damarlarından oluşmuştur. Kanın Yapısı ve Görevleri: Kan; plazma ve kan hücreleri olmak üzere iki gurupta incelenir. Plazma: Tags: dolaşım, dolaşım sistemi, insanda dolaşım, omurgalılarda dolaşım, cash. Karaciğerdeki Damarlar Nasıl Çalışır? Damarların Görevleri ve Hastalık Türleri Nelerdir? Karaciğerin damarları arasında iki ana arter bulunmaktadır. Gerek pankreas ve dalak ile başlayan gerekse normal kan akışını düzenleyen damar yapılarını şöyle açıklayabiliriz. Karaciğer damarları çoğunlukla tıkanıklıklar ile gündeme geldiği için pek bilgi sahibi olamayabilirsiniz. Fakat bu mükemmel organın işleyişini daha önceden merak etmemiş olamazsınız. İçindekilerKaraciğer Damarları Hangileridir?Karaciğer Damarlarının Görevleri Nelerdir?Karaciğer Damarlarının SağlığıKaynaklar Karaciğer Damarları Hangileridir? Sindirim sisteminin yükünü büyük ölçüde sırtlayan ve her zaman kan devir daimi için sentezleyici bir unsur olan karaciğerin damar yapısından söz edeceğiz. İlk olarak sentezlenen enzimlerin pankreas, dalak, mide ve bağırsaklar için son derece önemli olmasından dolayı tüm organlarla bağlantılı bir arter olduğunu anlayabiliyoruz. Fakat kanı karaciğere getiren damar ile giden damar hangisi denildiğinde bilgi sahibi olan çok fazla insan yok. Karaciğerde bulunan iki ana damarı şöyle açıklayabiliriz. Karaciğerdeki Ana Damarlar Hepatik Arter Pankreas ve Dalak Üzerinden Gelen Hücreleri İçerir Portal Ven Gastrointestinal Kanaldan Alınmış Sindirilmiş Besin Hücrelerini İçerir Ana arterler sayesinde vücudun kan dolaşımını tamamlaması mümkün olur. Karaciğerin oksijen ihtiyacının karşılanmasında ciddi bir öneme sahiptir. Bu iki büyük damarın tek bir lop üzerinden farklı noktalara doğru kan akışını devam ettirdiği ise kanıtlanmıştır. Mevcut karaciğer nakil ameliyatlarında da bu arterler tamamıyla ayrılır. Kan kaybının çok yüksek olduğu bu operasyonlarda direkt olarak kan takviyesi yapılmasının sebepleri arasında bu ana damarlar vardır. Vücudumuzun kan ihtiyacını baz aldığımızda %75’ini karşılayacak özelliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Karaciğer Damarlarının Görevleri Nelerdir? Öncelikle karaciğerimizin vücudumuza katkısı tartışılmaz bir gerçektir. Farklı bir organla kıyasladığımızda hayati önem taşıdığını söylememize gerek yok. Vücut içerisinde bulunan birçok enzimin atılımını ya da sentezlenmesini sağladığı için önemi büyüktür. Bu durumda da kan akışının karaciğer üzerindeki etkisinin araştırmalara konu olduğunu söyleyebiliriz. İki ana ve büyük damarın bir çiftinin kanı karaciğere taşıdığını biliyoruz. Yaklaşık olarak vücuda dağıtılan kanın %75’i ise bu ana arter üzerinden geçmektedir. Hepatik Arter Direkt olarak karaciğerin en önemli damarıdır. Kanın sağlandığı kısımdır ve Hepatik Arter sayesinde pomplanan kanın büyük kısmını bu bölgeye iletmek mümkün olur. Kan akımında dalak ve pankreas ile bütünleşen hücre ve enzim yapısını hariç tuttuğumuzda geriye kalan kısmında etkilidir. Portal Ven Pankreas veya dalak gibi sindirim sisteminin önemli elemanlarını tamamından kan akışı sağlar. Kanı Drene Venöz ile organlara kadar ulaştıran yapısı vardır. Aynı lop üzerinden Hepatik Arter ile birlikte kan akışıyla beraber oksijen ihtiyacını da sağlamayı başarmaktadır. Karaciğer Damarlarının Sağlığı Karaciğer damar tıkanıklığı veya damar genişlemesi gibi hastalıklaral gündeme gelebiliyor. Genellikle anatomik olarak 1,3 ile 1,7 kilogram arasındaki karaciğerlerin normal veya ideal boyut olarak adlandırıldığını biliyoruz. Fakat büyüme, yağlanma, damarların birbiriyle karışması, tıkanması gibi çok farklı sorunların gündeme gelebileceği aşikâr. Karaciğer damar sağlığı açısından hayati önem taşıyan bir durumu yansıtıyor. Olası bir damar tıkanıklığı ciddi bir kan akışının önüne ket vurmaktadır. Doğal olarak karaciğer damarları görevini yerine getiremediği için organda hücre yenilenmesi sağlanamaz ve bu durum daha ciddi sonuçlar ile ortaya çıkmaya devam eder. Karaciğer damarlarında yaşanan bu sürecin erken teşhisi ise damarlara anjiyo işleminin sağlıklı biçimde yapılmasını sağlar. Karaciğer bir nevi sindirim sisteminin en önemli parçasıdır. Ancak bunun yanında diğerlerinden kan akışı ve damar yönünden daha önemli bir pozisyona sahiptir. Karaciğer damarları şişme, genişleme veya tıkanma gibi fonksiyonlara girdiğinde fonksiyonlarını kaybedebildiği için sorunlara anında müdahale edilmesi gerekir. Karaciğer sağlığında damarların önemini yaşanabilecek ufak bir tıkanmada dahi gözlemlemek mümkündür. Bilhassa karaciğer operasyonları ve nakilleri son derece ciddi ameliyatlar olarak anılırlar. Kan kaybının boyutu ciddi noktalara ulaşır. Burada da damarların ne denli önemli olduğunu ve kan dolaşımı için oynadıkları görevin ne kadar elzem olduğunu kanıtladığını vurgulayabiliriz. Kaynaklar Loading... Vücuda kanın ve oksijenin taşınmasına yardımcı olan kan damarları kendi aralarında görevlerine ve yapılarına göre; atardamar, kılcal damar ve toplar damar olmak üzere üç ana guruba ayrılır. İçindekilerDamarların GörevleriDamarların YapısıDamar ÇeşitleriKan DamarlarıKan damarları çeşitleriÖzellikleri Vücudumuzun harika sisteminde kanın dolaşımıyla görevli bulunan damarların sayesinde organlar ve dokular; kendileri için gerekli olan besinleri kanı ve oksijeni alırlar. Vücut işleyişi ve metabolizma için oldukça önemli görevleri bulunan damarların sistemi kalp ile vücut arasında kanın dolaşımını sağlayan önemli bir organdır. Hayati bir organ olan kalp aynı zamanda damarlar hükmeden iyi bir liderdir. Kanın damarlar yardımı ile vücutta dolaşımını sağlamaktadır. Kalp dışından iki kat zar ile kaplı bulunmaktadır. İç kısmındaysa kanı boşaltan ve depolayan odacıkları kapsamaktadır. yetişkin bir insan da ortalama olarak dört ile beş litre arasında kan bulunmaktadır. Bu da kalbe bir dakikada dört ya da beş litre kan girişi demektir. Giren kan yanında beş litre kan da bir dakika içinde kalpten çıkarak vücuttaki dolaşım sağlanır. Kalpten çıkan kan damarların ve damarlara bağlı olan kılcal damarların yardımı ile vücut içinde dağılarak organlara, doku ve hücrelere gerekli olan oksijeni, besinleri ve kanı iletir. Damarlar bir yandan da zararlı maddeleri toplayarak oksijenlendirir. Aynı zamanda damarların hücrelere hormon ve besinlerle birlikte ısı iletmek gibi hem koruyucu hem de taşıyıcı görevleri bulunmaktadır. Kalpten aldıkları temiz kanı vücutta dolaştıran damarlar; hücrelerde bulunan karbondioksit içeren; kirli diye tabir edilen kanı alıp akciğerlere iletir. Akciğerde temizlenen kan tekrar damarlar sayesinde kalbe geri döner. Tüm vücut işleyişi için hayati önem taşıyan damarlarda oluşabilecek en ufak bir sorun; bütün vücut mekanizmasının işleyişini olumsuz etkiler. Damarların Yapısı Alyuvarlar adı verilen kırmızı renkte kan hücrelerini çevreleyen hemoglabin, oksijenle kaynaştığından kan rengini almaktadır. Toplardamarların rengi ise koyu kırmızı bazen ise morumsu olmaktadır. Damarlar aslında renksizdir. Damarın rengini içinde bulunan kanın tonu ve oksijen içerip içermediği tayin etmektedir. Özünde damarların mavimsi bir renkte olmasının nedeni; ışığın deri yoluyla damarlara ulaştığında oluşan yansımadır. Damarlar borumsu bir yapıya sahip olmaktadır. Toplardamar; çeperi atardamara göre daha geniş ve daha ince bir yapıda bunmaktadır. İçlerinde kapakçıklar yer alan toplardamarlar bu kapakçılar sayesinde kan dolaşımı yaparken, kanın yer çekimi karşısında geri dönüşümünü engeller. Toplardamarlar arasında görev bakımından tek istisna akciğer toplardamarı olmaktadır. Akciğer toplardamarı kirli değil temiz kanı taşımaktadır. Kalbin kasılması ve verdiği emme kuvveti sayesinde çalışırlar Üç ana tabakadan oluşmaktadır. Bunlar İç zar epitel hücreden ibarettir Kas tabakası Bağ doku Kılcal damarlar; kan dolaşımıyla görevli bulunan sistemdeki en ince damarlardır. Çapları mm- mm arasında olmaktadır. Yarı geçirgen bir pozisyonda bulunurlar. Atardamarlar kaslı kan damarımızdır. Genel olarak temiz kan taşımalarına rağmen akciğerde bulunan atardamarlar kirli kanı taşımakla görevlendirilmiştir. Damar Çeşitleri Damar Sistemleri üç gurupta toplanmaktadır. Bunlar Kılcal damarlar Toplardamarlar Atardamarlar Kılcal damarlar; bir örümcek ağı gibi bütün vücuda yayılmıştır. Atar ve toplar adı verilen ana damarların arasında bulunmaktadır. Organları, dokuların ve hücrelerin beslenmesine destek vermektedirler. Toplardamarlar; Kalp kulakçıklarından çıkan bu damarlar; genel olarak kirli ve karbondioksit yüklü olan kanı taşımakla görevlidir. Vücutta organlarda, dokularda ve hücrelerde bulunan kirli kanı alır ve kalbe geri iletir. Bu konuda tek istisna akciğer toplardamarı olmaktadır. Akciğer toplardamarı kirli değil temiz kanı taşımaktadır. Kalbin kasılması ve verdiği emme kuvveti sayesinde çalışırlar. Çoğu zaman atar damarları takip eden toplardamarlar; alt, üst ve kapı toplardamarları olmak üzere kendi içinde bölümlere ayrılır. Toplardamar sadece kan taşımakla kalmaz aynı zamanda vücutta lenflerinde taşınmasına yardımcı olur. Akciğerde toplam dört tane toplardamar bulunmaktadır. Toplardamarlar ikiye ayrılır Üst ana toplardamarları Alt ana toplardamarları Atardamarlar; Atardamarlar; genel iletim görevindedirler. Kalpten kanı alarak oksijen ve gerekli olan maderle birlikte organlara, dokulara ve hücrelere taşır. Kalpte bulunan karıncıktan çıkış yaparlar. Genel olarak temiz kan taşımalarına rağmen akciğerde bulunan atardamarlar kirli kanı taşımakla görevlendirilmiştir. Organlara kan nakli en yoğun olarak aort adı verilen atardamar sayesinde yapılmaktadır. Kan Damarları Bir insan vücudunu toplam olarak yüzbin kilometre civarında damarlar oluşturmaktadır. Kan damarları ilk olarak kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Bunlar Ateryal temiz kanı taşır Venöz kirli kanı taşır Kan damarları çeşitleri Kan damarlarının çeşitlerini şu şekilde gruplandırabiliriz Atardamarlar arter Aort Atadamarları Karotid, Truncus coeliacus, subklavyen, renal, mezenterik, iliyak Atardamarcıklar Toplardamarlar Venler Jugular, Subklavyan, iliyak, renal, vena, kava Kılcal damarlar Toplardamarcıklar venüller Özellikleri Dolaşım sistemimizi sağlayan kan damarlarının genel özellikleri şunlardır Kapsadıkları bölgeye göre guruplara ayrılırlar Atar ve toplar diye iki gurupta ana damara ayrılırlar. Atardamarlar temiz olan kanı; toplardamarlarsa kirli olan kanı taşımaktadır. Bütün damarlar içinde en büyük olana aort adı verilmektedir. Vücutta bulunan bütün organlarda birer tane temiz ve kirli olan kanları taşıyan damarlar mevcuttur. Bütün damarların karşılaştığı en büyük sağlık sorunları; Kanda oluşan pıhtılaşma Tıkanıklık Varis Loading... Kan Damarları ve Yapısıİnsanın dolaşım sisteminde;atardamar,toplardamar ve kılçal damar olmak üzere üç çeşit damar vardır. Atardamar Kanı kalpden kılçal damarlara ve diğer organlara taşıyan çıkan atardamarı hariç hepsinde temiz kan yokturkalp çıkışlarında kanın geriye dönmesini engelleyen kapakçıklar hariç.Kan basıncı en fazla olan akış hızı en fazla olan toplam yüzey alanı en az olan dış yüzeyine yakınlık sırası en az olan damarlardır. ToplardamarVücudun toplanan kanı kalbin kulakçığına getiren giren toplar damarı hariç hepsinde kirli kan kan ,iskelet kaslarının basıncı ve solunumda göğüs boşluğundaki basıncın değişmesi ile hareket uçları kan yer çekimine ters yönde dolaştığından içlerinde kanın geri dönmesini engelleyen kapakçıklar basıncı en az olan akış hızı az olan toplam yüzey alanı az olan dış yüzeyine yakınlık sırası az olan damarlardır. Kılçal damarAtar ve toplardamar arasında yer alan içine yayılarak geniş yüzey ile dokular arasındaki madde alış verişini akış hızı en az ve sabit olan toplam yüzey alanı en fazla olan dış yüzeyine yakınlık sırası en fazla olan damarlardır. Kanın toplardamarlarda akmasını yardımcı olan faktörlerİskelet kaslarının kasılıp gevşemesi ile buraya yakın olan damarlarda kanın akması gevşemesi ile emme basıncı çekimi kuvveti ile kanın baş ve boyun bölgesinden kalbe akışı sağlanır. NotKanın akış hızı arterlerden sonra kılcalda düşer venalarda tekrar çıkar. Kan basıncı arterlerde yüksek kılcallarda düşer, vanalarda düşen kan basıncı kılcaldan gelen düşüş oranında devam basıncı suyun kılcallardan dışarıya atılmasını plazmadaki proteinlerin ozmotik basıncı suyun tekrar içeriye girmesine neden proteinlerine bağımlı olan kanın ozmotik basıncı,atardamarlardan kıl caldamarların venal ucuna geçerken sabittirÇok az düşer,kan basıncı büyük ölçüde düşüş kaydeder. Kılcal damarların arteriyal uçlarında kan basıncı, ozmotik basınçtan büyük olduğu için suyun bir kısmı kılcal damarlardan dışarı uçta ozmotik basınç kan basıncından daha fazla olduğu için, su tekrar kana emilir. Başa dön tuşu Kan Damarlarının Yapısı ve Görevleri Kan dolaşım sisteminde atardamar, toplardamar ve kılcal damar olmak üzere üç tip damar bulunur. Atardamarlar Kanı kalpten uzaklaştıran ve organlara götüren damarlardır. Akciğer atardamarı hariç tüm atardamarlar, oksijen bakımından zengindir. Atardamarlarda kan basıncı yüksektir. Damarların çeperleri kalın, çapları küçüktür. Atardamarlar dıştan içe doğru iç tabakadan tabaka, lifli bağ dokudan yapılmıştır ve kan basıncına karşı damarların dayanıklı olmasını sağlar. Orta tabaka, düz kaslardan oluşmuştur. Bu tabakada bulunan elastik lifler, damarlara verdiği esneklikle kanın hareketini kolaylaştırır. İç tabaka, ise tek katlı yassı epitel dokudan oluşur. Endotel denilen bu tabaka kanın kolayca hareket etmesini sağlayan kaygan bir yüzey oluşturur. Atardamarlardaki kanın hareketinde; karıncıkların kasılmasıyla oluşan kan basıncı, atardamarların yapısındaki düz kasların hareketi, yer çekimi ve arkadan gelen kasın öndekini itmesi etkilidir. Toplardamarlar Kanı doku ve organlardan kalbin kulakçıklarına getiren damarlardır. Atardamarlarda olduğu gibi toplardamarlar da üç tabakadan oluşur. Ancak dış tabakada bağ dokusu lifleri azdır, ota tabakada ise elastik lif miktarı çok azdır. Toplardamarlarda kan basıncı düşüktür. Bu damarların çeperleri atardamarlardan daha ince, çapları daha büyüktür. Bu nedenle daha çok kan bulundurur. Kanın akış hızı ise atardamarlardan daha yavaştır. Vücudun üst bölgelerindeki kanın kalbe akışında yer çekimi rol oynar. Vücudun alt bölgelerindeki kanı kalbe getiren toplardamarlarda ise tek yönde açılan ve kanın yer çekimine bağlı olarak geriye akışını önleyen kapakçıklar bulunur. Ayrıca damarların etrafındaki iskelet kasları, soluk alma sırasında göğüs boşluğunun artan hacmi, kulakçıkların gevşemesi ile oluşan emme basıncı toplardamarlardaki kanın hareketinde etkilidir. Kılcal Damarlar Kapiler damar olarak da adlandırılan kılcal damarlar, atardamarlar ve toplardamarlar arasında bulunur. Kan ile doku sıvısı arasındaki madde alışverişini sağlayan kılcal damarlar tek katlı yassı epitel dokudan endotel oluşurlar. Tüm vücudu bir ağ gibi saran kılcal damarlar geniş bir yüzey oluşturur. Vücut hücreleri ile kılcal damarlar arasında doku sıvısı bulunur. Kılcal damarların edotelinde bulunan porlardan kan hücreleri alyuvar ve büyük kan proteinleri dışında, plazmada çözünmüş olarak bulunan maddeler geçebilir. Kanda çözünmüş maddeler kılcal damarlardan doku sıvısına geçerken doku sıvısındaki maddeler de kılcal damarlara geçer. Kılcal damarlarda kanın akış hızı çok düşüktür. Kan akış hızının düşük olması kan ile doku sıvısı arasındaki madde alışverişini kolaylaştırır. Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişinde kan basıcı ile osmotik basınç etkilidir. Osmotik basınç, kan plazmasindaki albümin ve globülin proteinlerinin yoğunluğundan kaynaklanır. Bu proteinler büyük moleküllü olduklarından damar dışına çıkamaz ve kanın osmotik basıncının damar boyunca sabit kalması sağlanır. Kalbin kasılması ile oluşan kan basıncı atardamar ucundan toplardamar ucuna doğru azalır. Kılcal damarların atardamar ucunda kan basıncı, osmotik basınçtan yüksek olduğundan kan plazmasındaki su ve çözünmüş maddeler difüzyonla doku sıvısına geçer. Kan basıncının atardamar ucundan toplardamar ucuna gidildikçe azalması, damar boyunca sabit olan osmotik basıncın altına düşmesine neden olur. Osmotik basıncın kan basıncından yüksek olması doku sıvısındaki su ve çözünmüş maddelerin tekrar kana geçmesini sağlar. Ancak kanı terk eden akyuvarlar, bazı proteinler ve suyun bir kısmı kana geçemez, lenf sistemi aracılığıyla kan dolaşımına geri döner. Bu blogdaki popüler yayınlar Kıkırdak Doku ve Çeşitleri Kıkırdak Doku ve Çeşitleri Dayanıklı ve esnek bir doku olan kıkırdak dokuda kan damarları ve sinirler bulunmaz. Hücrelerin beslenmesi bağ dokudan difüzyon ile gerçekleşir. Atık maddeler de aynı şekilde kana geçer. Kıkırdak doku hücrelerine kondrosit denir. Kondrositler bir kapsülle çevirili büyük çekirdekli hücrelerdir. Bu hücreler salgıladıkları kondrin adı verilen ara madde içinde dağınık olarak bulunur. Ara maddede kallojen ve elastik lifler yer alır. Kıkırdak doku, hücreler arası maddede yer alan liflerin yapısına ve düzenine göre hiyalin kıkırdak, elastik kıkırdak, fibröz kıkırdak olmak üzere içe ayrılır. Hiyalin kıkırdak Ara maddesi yarı saydam ve homojendir. Hiyalin kıkırdak ara maddede bulunan kollajen lifler nedeniyle basınca dayanıklıdır. Omurgalıların embriyo döneminde iskelet yapısını hiyalin kıkırdak oluşturur. Ergin bireylerde hiyalin kıkırdak oluşturur. Ergin bireylerde hiyalin kıkırdak; kaburga uçlarında, soluk borusunda, uzun kemiklerin eklem başlarında Bağışıklık Bağışıklık Canlılar, vücutlarına yabancı olan maddelere karşı doğal bir savunma sistemlerine sahiptir. İnsanda patojen özelliğe sahip mikroorganizmalara, anormal hücrelere ve yabancı maddelere karşı korunma ve savunma yeteneğine bağışıklık ; bağışıklığı oluşturan organların tümüne bağışıklık sistemi denir. Savunmayı sağlayan bağışıklık hücreleri akyuvarlar, makrofajlar ve plazma hücreleridir. Bağışıklık hücrelerini üreten organları ise dalak, timüs bezi, karaciğer, kemik iliği ve lenf düğümleridir. Vücuda girdiğinde antikor oluşmasına sebep olan her türlü yabancı madde antijen olarak tanımlanır. Örneğin, bakterilere, virüslere, mantarlara ait moleküller birer antijendir. Antijenlerin çoğu protein, nükleik asit ya da proteinlerle birleşmiş polisakkaritlerdir. Antijen, vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi uyarılır ve özgül savunma proteinleri olan antikor lar üretilir. Bağışıklık sistemi hücreleri tarafından üretilen antikorlar, antijenlere özgüdür. Her antikor kendi yapısına Nefronlarda İdrarın Oluşumu Nefronlarda İdrarın Oluşumu Nefronlarda idrar oluşumu süzülme, geri emilme ve salgılama olmak üzere üç aşamada gerçekleşir. Süzülme Aorttan ayrılan böbrek atardamarındaki kan, yüksek basınçla glomerulus kılcallarına akar. Bu basınç, kılcal damar yumağından Bowman kapsülüne difüzyonla madde geçişini sağlar. Bowman kapsülünün iç yüzeyi tek katlı yassı epitelden olduğu için madde difüzyonuna uygundur. Bu nedenle kan hücreleri, plazma proteinleri ve yağ molekülleri hariç su, inorganik tuzlar, vitaminler, glikoz, amino asit gibi yararlı maddeler ile üre, ürik asit, amonyak gibi boşaltım maddeleri glomerulustan Bowman kapsülüne geçer. Bu sıvıya süzüntü, olaya ise süzülme denir. Süzülme hızı, kan basıncı ile doğru orantılıdır. Kan basıcı arttığında süzülme hızı artar ve daha sık idrara çıkılır. Kan basıncı düştüğünde ise süzülme hızı yavaşladığından idrar oranında azalma görülür. Geri emilim Glomerulustan Bowman kapsülüne geçen sıvının büyük bir kısmı boşaltım kanallarından Kanın Yapısı Ve Görevleri Kan Grupları Eritrositler – Alyuvarlar Lökositler – Akyuvarlar TrombositlerKANIN YAPISI Kan, damarlar içerisinde sürekli hareket halinde olan canlı bir sıvıdır. Bu sıvı , iki temel kısımdan oluşmaktadır Plazma ve Hücreler. Plazma kısmı büyük oranda sudan meydana gelir ve içerisinde, besin maddeleri, proteinler ve metabolitler gibi bir çok katı maddeyi barındırmakta ve bunların dokulara naklini sağlamaktadır. Normal bir insanda 5000-6000 mL 5-6 litre kadar kan bulunmaktadır. Kanın % 50-60′ sıvı kısım olan plazmadan ve %40-50’si ise hücrelerden meydana gelmektedir. Plazma Plazmanın % 90’ı sudur. Kalan %10 ise katı maddeleri içerir. Bunların % 8’i proteinler , % 2’si ise diğer çözünmüş maddelerdir. Kanın temel protein içeriği şöyle özetlenebilir • Albumin ….. % 60 • Globulinler …% 36 • Fibrinojen…..% 4 Hücreler • Eritrositler • Lökositler • Parçalı Lökositler Granulositler, PMNL • Nötrofiller • Bazofiller • Eozinofiller • Parçalı Olmayan Lökositler Agranulositler, MNL • Lenfositler • Monositler • Trombositler Platelletler Hücre Hücre Özellikleri EritrositlerEritrositler Eritrositler , kanın en yoğun hücre grubudur. Kandaki ertrositlerin hacminin, kan hacmine oranına Hematokrit denir. Bu değer, kadınlarda %38-46 ; erkeklerde ise, % 40-54 arasında değişir. Eritrositler içinde bulunan hemoglobin molekülü, eritrositin temel işlevi olan gaz transportunu sağlamaktadır. Bu molekül, akciğerlerde oksijen bağlayarak, vücut hücrelerine taşımakta, oradan aldığı atık madde olan karbondioksiti de akciğerlere taşıyarak, vücuttan uzaklaştırılmasını temin etmektedir. Normal hemoglobin düzeyi, 12-16,5 gr/dL arasındadır. 12 gr altındaki hemoglobin düzeyleri, anemiyi kansızlığı işaret eder ve nedenlerinin araştırılması gerekir. Normalde, kanın her mikrolitresinde 4 – 6,5 milyon eritrosit bulunmaktadır. Kan bankalarında, ağırlıklı olarak Eritrosit içeren kan komponentleri yani Eritrosit Süspansiyonları elde edilmektedir. Böylece kanın plazma kısmı ayrıştırılmış olmakta ve hastaya gereksiz olarak plazma verilmesi engellenmiş olunmaktadır. Bunun bir avantajı da, ayrıştırılmış olan plazma, dondurularak saklanabilmekte ve plazma ihtiyacı olan başka bir hastada kullanılabilmektedir. Bir kısım plazmadan da, kan ürünleri elde edilebilmekte ve bu ürünlere ihtiyaç duyan hastalara verilmektedir. Lökositler Lökositler, çekirdeklerinin yapısına göre parçalı Granülositler ve Parçasız Agranülositler olarak ikiye ayrılırlar. Lökositler, kanda hücre/mikrolitre düzeyinde bulunurlar. Bu sayının üzerine çıkmasına lökositoz denir. Bunun nedeni genellikle enfeksiyon hastalıkları olmakla birlikte, daha pek çok sebebi lökosit sayısının düşük olmasına ise lökopeni denir. Bu durumunda pek çok sebebi vardır. Lökositlerin temel işlevi, vücudun savunmasıdır. Her lökosit biçiminin farklı özellik ve görevleri bulunmaktadır. GranülositlerNötrofiller Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar. AgranulositlerMonositler ve Makrofajlar Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir. TrombositlerTrombositler Trombositler kanın en küçük hücreleridir ve eritrositler gibi çekirdeksizdirler. Normalde kanın bir mikrolitresinde kadar trombosit vardır. Esas özellikleri, pıhtılaşmada oynadıkları önemli roldür. Kan bankalarında, tam kandan ayrıştırılmak suretiyle Trombosit Süspansiyonları elde edilmekte ve sadece bu hücreye gereksinimi olan hastalarda kullanılabilmektedir. Trombosit süspansiyonları, aferez yoluyla da elde Yoğunluk g/mL Hacim femtolitre Trombositler 1,058 16 Monositler 1,062 740 Lenfositler 1,070 230 Nötrofiller 1,082 270 Eritrositler 1,100 87KAN KOMPONENTLERİKan komponentleri, tam kandan değişik yöntemlerle hazırlanan farklı özelliklerdeki konsantrelerdir. Antikoagülan Solüsyonlar Torba içine alınan kanın pıhtılaşmasını engellemek ve içindeki hücrelerin yaşam sürelerini uzatmak için kullanılan solüsyonlardır. En yaygın olarak kullanılanları • CPDA-1 Citrate-Phosphate-Dextrose-Adenin • CPD Citrate-Phosphate-Dextrose • ACD Acid-Citrate-Dextrose • SAGM SalineNaCl- Adenin-Glucose-Mannitol SAGM bir antikoagülan değil, ek solüsyondur. Yukarıda bahsedilen solüsyonlarda bulunan kimyasalların temel özellikleri • Citrate Sitrat, kalsiyum ile birleşerek koagülasyon sisteminin aktivasyonunu engeller. • Phosphate 2,3 dPG düzeyini normal seviyede tutarak, eritrositlerin oksijen afinitesinin normal kalmasına yardımcı olur. • Adenin ATP sentezinde etkilidir ve azalan ATP’nin yerine konması için kullanılır. Kullanılan antikoagülan solüsyonun kana oranı 17 olmalıdır. Bu oran büyüdüğünde sitrat toksisitesi; küçüldüğünde ise, agregatlar oluşabilmektedir. A. Eritrosit Süspansiyonları 1. Eritrosit Süspansiyonu Red Cells 2. Buffy-coat’u ayrılmış Red Cells-BCR 3. Ek solüsyonda Red Cells in AS 4. Buffy-coat’u ayrılmış ek solüsyonda Red Cells in AS-BCR 5. Yıkanmış Washed Red Cells 6. Lökositten arındırılmış Red Cells, leucocyte depleted 7. Dondurulmuş Cryopreserved Red Cells I. Eritrosit Süspansiyonlarının Hacim, EVF, Hb, lökosit ve platellet miktarlarına ait kriterler. Komponent Volume EVF* Hb Lökosit Platellet 280 ± 50 mL 0,65-0,75 > 45 g/unit 43 g/unit 45 g/unit 43 g/unit 40 g/unit 40 g/unit 185 mL 0,65-0,75 > 36 g/unit 45g / unit Ayda 4 ünite Kalite kontrol lab Stok sonu hemoliz < eritrosit kitlesinin %0,8’i Ayda 4 ünite Kalite kontrol labB. TROMBOSİT SÜSPANSİYONLARI 1. Trombosit Süspansiyonu Tam kandan santrifügasyon yolu ile elde edilirler. Her bir ünite ortalama 50 mL 40-70 mL hacmindedir ve herbiri en az 5,5×10^10 kadar trombosit içerir. Komponent, platellet saklama dolabında 20-24 C° ısı aralığında 5 gün saklanabilir ancak fatal seyirli transfüzyona bağlı bakteriyal sepsislerin büyük çoğunluğu trombosit süspansiyonlarından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple uzun süre saklanmadan kullanılması daha uygun bir yaklaşım olacaktır. Platellet saklama olmadığı durumlarda, manual olarak veya herhangi bir ajitatörle sürekli ajite edilmeli ve kan alımını takiben 4-6 saat içerisinde ise, transfüze edilmelidir. Kullanım Endikasyonları Özellikle kanamayı durdurmaya veya önlemeye yetmeyecek sayıda trombosit bulunduğu veya sayıca yeterli olduğu halde fonksiyonel açıdan yetersiz platelletlerin söz konusu olduğu durumlarda kullanılmalıdır. Platellet sayısı olan stabil hastalarda trombosit süspansiyonu kullanmanın gereği yoktur. Kullanılacak miktar, altta yatan hastalığa ve eğer varsa, kanamanın hızına bağlıdır. Bu nedenle kanamanın durdurulması ve hemostazın sağlanması için başlangıç dozu olarak, 1 ü/10 kg önerilmektedir. Bu da yaklaşık bir standart olarak 5-6 ünite demektir. 2. Trombositten Zengin Plazma Trombosit süspansiyonu ile içerdiği plazma hacmi dışında aynı özelliklere sahiptir. Platelletten zengin plazmanın her bir ünitesi, yaklaşık 200 mL kadar plazma içerir. Bu sebeple hastaya hacim yüklenmesi istenmiyorsa, trombosit süspansiyonu tercih edilmelidir. PLAZMA KOMPONENTLERİ 1. Plazma Kan alımından sonra santrifügasyonla ayrıştırma ile elde edilir. Kullanım süresi, kullanılan antikoagülan solüsyona bağlı olarak 25-40 gün arasında değişmektedir ve 2-6 C° ısı aralığında muhafaza edilir. Kullanım Endikasyonları Faktör V ve VIII dışındaki koagülasyon faktörlerinin replasmanında ve warfarin etkisinin geri döndürülmesinde kullanılır. 2. Taze Donmuş Plazma Kan alımın takiben 6-8 saat içerisinde plazmanın ayrıştırılıp dondurulması ile elde edilen bir kan komponentidir. Koagülasyon faktörleri açısında oldukça zengin bir üründür. Özellikle, plazmadan farklı olarak Faktör VIII ve V içeriği açısından zengindir. Bunlara ilaveten, faktör II, VII, IX, X, XI ve antitrombin III de içermektedir. Kullanım öncesi plazma çözücülerde 37 C°’de çözülür ve 4-6 saat içerisinde kullanılır. Taze donmuş plazma’nın saklanma koşulları aşağıdaki tablo’da verilmiştir. Isı Aralığı Saklama Süresi -18 C° ile –25 C° 3 ay -25 C° ile –30 C° 6 ay < -30 24 ay Kullanım Endikasyonları İzole Koagülasyon Faktör yetersizliğinin tedavisi, Warfarin etkisinin geri döndürülmesi, Masif Kan Transfüzyonu, Antitrombin III yetersizliği, İmmün yetersizlikler ve Trombotik trombositopenik purpura olarak sayılabilir. Kullanım dozu altta yatan hastalığa bağlı olarak değişmektedir. Ancak standart doz olarak, 12-15 mL/kg olarak verilebilir. 70 kg’lık bir erişkin için bu doz, 4-5 ünite olarak hesaplanabilir. 3. Cryopresipitat TDP’den elde edilen ve özellikle fibrinojen açısından çok zengin bir kan komponentidir. Her bir ünite 10-15 mL hacimdedir ve her ünite, en az 80 ünite Faktör VIIIc ve 150 mg Fibrinojen içerir. Bununla birlikte, orjinalinin %50’si kadar vWF ve %25’i kadar da Faktör XIII ihtiva etmektedir. Saklama koşulları, Taze Donmuş Plazma ile aynıdır. Kullanım Endikasyonları Fibrinojen replasmanı, Hemofili A hastalarında Faktör VIII replasmanı, Von Willebrand Hastalığı ve Faktör XIII replasmanı olarak sayılabilir. Tedavi dozu, 70 kg için 10 ünitedir. 4. Supernatant Plazma Cryopresipitatı ayrıldıktan sonra geriye kalan plazmadır. Sadece, trombotik trombositopenik purpuralarda DokuKanın mikroskoptan görünüşü Kan, atardamar, toplardamar ve kılcaldamarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden alyuvar,akyuvar ve plaket meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir sıvıdır. Kan ile ilgili tıbbi terimler genellikle hemo ve hemoto sözcükleri ile başlar. Bu sözcükler eski Yunancada kan sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir. Kanın ana işlevi besin maddelerinin oksijen, glikoz ve yapısal elemanların sağlanması ve atık maddelerin karbondioksit, laktik asit vs. atılmasının sağlanmasıdır. Her bedende 5 ila 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar ortalama vücut ağırlığının %7-8’ini oluşturur. Kanın yarısı, sıvı olan bölümden yani plazmadan meydana gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli görevler üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir. Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde km’lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir uzunluktur. Eğer kanın pıhtılaşmasına izin verilirse, tüpün üstünde kalan sıvıya serum denir. Serumda fibrinojen ve pıhtılaşma ile ilgili diğer proteinler, pıhtılaşmada kullanıldığı için yoktur. Diger bir deyişle plazma, fibrinojen ve serumdan oluşur. Kanın en önemli görevi akciğerlerden dokulara metabolik hadiseler için gerekli oksijeni taşımaktır. Bazı ufak ve basit yapılı canlılarda kanın yapısı deniz suyuna çok benzer. Bu canlıların vücut parçalarının gerek duyduğu oksijen bu sıvıda çözünmüş olarak taşınır. Daha karmaşık yapılı canlılarda dokuların oksijen ihtiyacı çok fazla olup, çözünmüş halde taşınan oksijen yeterli olamaz. Bunlarda “solunum pigmentleri” denilen renkli maddeler oksijeni bağlayarak dokulara taşırlar. Bu pigmentlerin boya maddelerinin kanda yaygın halde bulunmaları kanı kıvamlı ve akışkanlığı az bir hale getireceğinden insan ve diğer memelilerde pigment taşıyıcı özel hücreler vardır. İnsanlarda kan, birçok canlı hücrenin bulunduğu karmaşık bir ortamdır. Her vücut kilosunda 70 mililitre kan bulunduğu kabul edilir. Bu hesaba göre 70 kg’lık normal bir erişkinde yaklaşık 5000 ml 5 litre kan bulunur. Kan, kalbin pompa vazifesi yaptığı bir kapalı sistemde dolaşır. Bu sistem kalp ile dokular arasında ve kalp ile akciğer arasında olmak üzere iki bölümdür. Bunlardan birincisine “büyük dolaşım sistemi”, ikincisine de “küçük dolaşım sistemi” denilir. Toplardamarlardan gelen kan kalbin sağ kulakçığına dökülür. Buradan sağ karıncığa geçen kan, kalbin kasılmasıyla akciğere yollanır. Akciğerde temizlenen kan, kalbin sol kulakçığına gelir, buradan da karıncığa geçtikten sonra vücuda pompalanır. Kan kılcal damarlardan geçerken oksijenini bırakır ve karbondioksit alır. Dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak ve artıkları almaktan başka kanın birçok önemli görevi daha vardır. Besin maddelerini taşır. Vitaminler, enzimler ve hormonların gitmeleri gereken yerlere ulaşmalarını sağlar. Kan aynı zamanda, enfeksiyonlara karşı vücudun savunmasında önemli bir role sahiptir. Bir iltihabi olaya karşı savaşırken, bir takım kan hücereleri direkt mikrobu tahribe çalışır, diğer bazıları antikor yaparak mikrobu tesirsizleştirir. Kanın bir diğer önemli vazifesi de, iç dengeyi sağlamaktır. “Hemeostazis” adı verilen bu dengedeki en ufak değişiklik vücut için tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Vücut sıcaklığını ayarlamada önemli rol oynayan kan, metabolizması hızlı organlardan aldığı ısıyı, yüzeydeki damarlardan geçerken verir. Ayrıca kan ihtiva ettiği maddelerle vücudun sıvı-elektrolit dengesini de sağlar. İnsan kanının bileşimi [değiştir] Bir sıvı topluluğu gibi göründüğü halde, kan aynı zamanda bir vücut dokusudur. Bu vücut dokusunun ara maddesini diğer dokulardan farklı olarak bir sıvı meydana getirir. Plazma kanın % 55’ini teşkil eder. Kalan kısmı ise alyuvarlar, akyuvarlar ve pıhtılaşmada rol oynayan trombositlerden meydana gelmiştir. Kan hücreleri kolaylıkla plazmadan ayrılabilir. Santrifüj denilen cihazlarla yüksek süratle döndürme sağlanarak, kan hücreleri dibe çöktürülüp, plazmadan ayrılır. Kanın vizkozitesi kıvamı sudan 5-8 defa daha fazladır. Her gün kanın belli kısmı yenilenir. Yaklaşık % 1 kadar kırmızı kan hücresi ölürken, yerlerine aynı miktar genç hücre kemik iliğinden kana verilir. Plazma miktarı da en ufak bir değişiklikte hemen dengelenir. Bir kan kaybı durumunda vücut denge mekanizmaları ile hemen hacmi sabit tutmaya çalışır. Önce dokulardan kana sıvı geçişi olur. Daha sonra hızla genç alyuvarlar kana verilmeye başlanır. Büyük miktarlarda kanın kaybedildiği durumlarda şok ortaya çıkar. Kaybolan kan yerine konmazsa şok durumu atlatılamaz. Plazma Kan plazması, % 91 su, % 8 organik maddeler ve % 1 inorganik maddelerden müteşekkildir. Organik bileşenlerin tamamına yakını, proteindir ve plazma için proteinlerin suda çözünmesiyle meydana gelir denir. Plazmanın üç temel proteini albumin, globulin ve fibrinojendir. 100 mililitre plazmada 4,5 gr albumin, 2,5 gr globulin ve 0,3 gr fibrinojen bulunur. Albumin Proteinlerin en küçük moleküllü olanlarından biridir. Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü albumin sağlar. Osmotik basınç sayesinde kan-plazma oranı korunur. Albumin karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu olanlarda hipoalbuminemi denilen plazma albumin seviyesi düşüklüğü ortaya çıkar. Globulin Plazma globulinleri birçok değişik türdedir. Elektroforez metoduyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilir. Alfa ve beta globulinler çeşitli proteinleri bağlayarak, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinlerden ise hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılır. Fibrinojen Kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan proteindir. Fibrinojen molekülleri fibrin liflerine dönerek katılaşırlar ve pıhtılaşma hasıl olur. Proteinlerden başka plazmada alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir takım organik moleküller de bulunur. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür. Plazmanın başlıca inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar sodyum Na+, klor Cl-, kalsiyum Ca++, fosfat PO4-3, sulfat SO4-2 ve mağnezyum Mg++dur. Alyuvarlar Kırmızı kan hücreleri kanın hücre kısmının tamamına yakınını meydana getirirler. Kanın her milimetre kübünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunur. Mikroskopta bakıldığında alyuvarlar, ortası çökük tavla pulu şeklinde görülür. Ortalama çapları 7,5 mikron olup, merkezdeki kalınlıkları bir mikrondur. Bkz. Alyuvarlar Hemoglobin Her kırmızı kan hücresinde oksijen bağlama yeteneğindeki bir proteinli boya pigment olan hemoglobin bulunur. Oksijenle dolu olan hemoglobine “oksihemoglobin” denir. Bu, kana parlak kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen getirdikten sonra bir miktar karbondioksiti alarak akciğerlere getirir. Buna da “karbaminohemoglobin” denir. Bkz. Hemoglobin Akyuvarlar Alyuvarlardan ayrı olarak tam hücre özelliği gösterirler. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri vardır. 10-20 mikron çaplarıyla da alyuvarlardan daha büyüktür. Hareketleri amipsi şekildedir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık 7000 kadar akyuvar bulunur. Beyaz hücreler ailesinin en önemli fertleri “granülositler” parçalı nüveliler, “lenfositler” ve “monositler”dir. Akyuvarların % 60-70’ini granülositler, % 30-45’ini lenfositler % 10’dan az kısmını da monositler teşkil eder. Granülositler de aralarında “nötrofil”, “bazofil” ve “eozinofil” olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğunu nötrofiller teşkil eder. Beyaz kan hücreleri iki yolla vücudun infeksiyonlara karşı savunmasını üstlenirler. Granülositler ve monositler mikroorganizmayı yutarak fagositozla yok ederken lenfositler antikor meydana gelmesine sebeb olarak mikroorganizmaya karşı çalışırlar. Akyuvarların en büyükleri olan monositler de bakteri ve ölü hücre kırıntılarını yerler. Ömürleri çok kısadır. İnsanda 4 khastalıklarda sayıları artar. Bkz. Akyuvar, Antikor, Bağışıklık Trombositler Çapları sadece 1-2 mikron olan kanın en küçük hücreleri olan trombositler, pıhtılaşmada önemli rol oynarlar. Kırmızı kemik iliğindeki dev hücrelerin megakaryosit parçalanmasıyla meydana gelen oval veya yuvarlak, renksiz ve çekirdeksiz parçacıklardır. Kan pulcukları olarak da bilinirler. Her milimetreküp kanda yaklaşık 150-400 bin trombosit bulunur. Kanda 9 gün sağ kalırlar. Yağ, protein ve karbonhidratlardan gayri bir takım enzimleri de vardır. Damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin pıhtılaşmadaki çok önemli görevlerinin dışında serotonin, adrenalin, noradrenalin ve histamin maddelerini taşıma vazifeleri de vardır. Kan yapıcı organlar Kan yapan organlar olarak, kemik iliği, lenf nodülleri bezeleri ve dalak sayılabilir. Ana karnında karaciğer, dalak ve kemik iliği tarafından yapılan akyuvar yapımını doğumdan bir süre sonra tamamiyle kemik iliği üstlenir. Dalak ve lenf bezleri “Lenfatik doku”nun en önemli kısımları olup lenfosit ve monositleri imal ederler. Bkz. İlik Lenfatik doku Bademcikler, timus, barsak mukozasında da bulunmasına rağmen, lenfatik dokunun iki büyük merkezi lenf bezleri ve dalaktır. Bu doku, lenfositleri meydana getiren lenfoblastlar ve monositleri yapan histiositlerden husule gelmiştir. Blenfositlerinden meydana gelen “plazma hücreleri” antikor yapımında görev alırlar. Pıhtılaşma Damar yaralanmalarında dışarı çıkan kanın, birtakım kimyasal reaksiyonlar sonucu sıvı halden pelte koyuluğuna veya katı hale geçmesine kanın pıhtılaşması sayesinde kan kaybı mekanizması, çok kompleks olmakla beraber olayın son kademesini ve esasını kanda çözünen plazma proteini fibrinojen’in çözünmeyen ipliksi yapıdaki Fibrin’e dönüşmesi teşkil eder. Kanın pıhtılaşması [değiştir] Herhangi bir darbe sonucu hasar gören doku, yırtılan kan damarlarının çeperleri ve kan pulcukları trombositler tarafından pıhtılaşma mekanizmasını başlatacak olan trombokinaz tromboplastin enzimi salgılanır. Karaciğer tarafından salgınan ve üretimi için K vitaminine ihtiyaç duyulan aktif olmayan plazma proteini protrombin, trombokinaz enzimi tarafından trombin’e çevrilir. Trombin, kan pulcuklarını da yapışkan yapar. Böylece trombositler, yırtılan damarı tıkamak için damarın iç çeperine yapışmaya başlar. Trombin, kalsiyum tuzları’nın varlığında bir enzim gibi görev yaparak karaciğerin bir salgısı olan plazma proteini fibrinojen’i, ince uzun iplikçikler şeklinde teşekkül eden fibrin’e dönüştürür. Fibrin iplikçikleri, kırmızı kan hücrelerini, kan pulcuklarını ve proteinlerini bir ağ gibi sararak çökeltir. Yaranın içini dolduran bu çökeltiye pıhtı denir. Pıhtı, yavaşça büzülerek küçülür ve temiz sarı bir sıvı açığa bırakır. Bu sıvıya serum adı verilir. Pıhtı bir süre sonra kurur. Yara, fibroblast hücreleri ve deriye ait dış tabaka hücreleri tarafından onarılır. Damarların iç yüzeyleri kaygan olduğundan, kan buralara yapışıp pıhtılaşamaz. Ayrıca normal kan dolaşımı esnasında çeşitli maddeler pıhtılaşmayı önler. Bunlardan biri karaciğer tarafından üretilen heparin’dir. Heparinin çokluğu, K vitamini eksikliği, karaciğer hastalıkları pıhtılaşmayı geciktirir. Bu gibi durumlarda, bedende nokta halinde kanamalar görülür. K vitamini, hava teması, sıcaklık, asitler, kalsiyum tuzlarının çokluğu da pıhtılaşmayı hızlandırır. Damarda yaralanma, kireç toplanması veya kolesterin birikmesi gibi hallerde kan damarın içinde pıhtılaşabilir. Damarda meydana gelen bu pıhtıya emboli tıkaç denir. Bu pıhtının kalbi besleyen ince damarları karonerleri tıkamasından kalp enfarktüsü ortaya çıkar. Çok tehlikeli olan bu hastalıkta kalp kasları beslenemediğinden zaman içinde bozulur. Bu gibi hastalar kalp yetmezliğinden akciğer veya böbreklerde olursa akciğer ve böbrek enfarktüsü adını alır. Hemofili denen irsi bir hastalıkta kan pıhtılaşması olmaz veya pek yavaş olur. Bu tip hastalar, bir diş çekiminden veya sünnet olmaktan ileri gelen kanamaların durmaması yüzünden hayatını kaybedebilirler. Bunlara kan vermek ve pıhtılaştırıcı ilaçlar şırınga etmek suretiyle yardım edilmeye çalışılır. Bu hastalık daha çok erkeklerde görülür. Bkz. HemofiliKan grubuKan Grubu, insan kanındaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. A, B, AB ve 0 türleri mevcuttur. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya – değerinde olabilir. Bu iki sistemin kombinasyonundan 8’li kan grubu tablosu oluşmuştur. Türkiye’de iki sistem yan yana yazılarak belirtilir. Örneğin; A türü kanda Rh değeri negatif ise, o kan için A Rh- grubu denir. Türkiye’de Kızılay’ın verilerine göre en fazla bulunan grup A Rh+’ B, O ve Rhesus Rh sıklığı Grup Sıklık Avrupa Türkiye¹ O Rh+ 38% 29% A Rh+ 34% 39% B Rh+ 9% 14% O Rh- 7% 4% A Rh- 6% 6% AB Rh+ 3% 5% B Rh- 2% 2% AB Rh- 1% 1% ¹ KaynakKan grupları insanlar arasında eşit dağılmamıştır. O Rh+ en sık ve AB Rh- en ender görülen gruplardır. Değisik toplumlarda kan gruplarının degisik oranlarda bulunabilinmektedir. Tablodaki değerler Avrupa kökenli ve Türk insanlar içindir. Genotip sıklığına göre değişik toplumlarda tahmin edilen Rh faktörü sıklığı Toplum RhD- RhD+ Avrupa kökenliler 16% 84% Afrika kökenliler Diğer grubu uyumu Her ne kadar aşagıdaki tablo genel olarak doğru ise de uzun dönem kan tranfüzyonu gerektiren kişilere kendi kan gruplarının aynısının verilmesi uyum tablosu Alıcı Kan Grubu Verilebilen kan grupları AB Rh+ Tüm kan grupları AB Rh- O Rh- A Rh- B Rh- AB Rh- A Rh+ O Rh- O Rh+ A Rh- A Rh+ A Rh- O Rh- A Rh- B Rh+ O Rh- O Rh+ B Rh- B Rh+ B Rh- O Rh- B Rh- O Rh+ O Rh- O Rh+ O Rh- O Rh-

kan damarlarının yapısı ve görevleri