BeraYayınları, Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından yazılan Marifetname adlı kitabı incelemektesiniz. Marifetname kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz. Yaratan Rabbinin adıyla oku ! O, insanı " alak " dan yarattı. Oku ! Senin
Erzurumluİbrahim Hakkı İbrahim Hakkı; 1703 yılında Erzurum’un Hasankale kazasında doğmuş, ilim ve tasavvuf çevresinde, ilâhî aşk terbiyesi içinde yetişmiş, Erzurum’da okumuş, mensup olduğu medeniyetin dillerini ve ilimlerini, derin bir vukufiyetle bu çevrede öğrenmiştir.
ERZURUMLUİBRAHİM HAKKI. Erzurumlu İbrahim Hakkı, 18 Mayıs 1703 yılında Erzurum'a bağlı Hasankale'de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda annesini ve daha sonra babasını yitiren İbrahim Hakkı, bir süre amcasının yanında kalmış, bu süre içinde eğitimine devam etmiştir. 1747 tarihinde İstanbul'a gelerek Sultan I. Mahmut
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "marifetname" adlı eserinde ne tür bilimsel özellikler vardır? İbrahim Hakkı Hazretleri, pozitif bilimler ile dini bilimleri birbirinin tamamlayıcısı olarak ele alır ve her ilmin kendine has bir metodu olması gerektiğine inanır.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN HAYATI. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703’te Erzurum ’un Hasankale ilçesinde doğdu. Babası Derviş Osman Efendi, aralıklarla otuz yıl kadar süren iyi bir eğitim görmüştü. Annesi, Hasankale’nin ileri gelenlerinden Dede Mahmut’un kızı Şerîfe Hanîfe Hanım ’dır.
cash. MARIFETNAME - ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI ürününün 8 adet mağaza içerisinden ücretsiz kargo seçeneği ile en uygun mağaza fiyatlarını inceleyip, mağazaya git butonuna tıklayarak keyifle alışverişinizi Din Kitapları fiyatlarını ve özelliklerini inceleyerek ürün hakkında detaylı bilgiye sahip olabilirsin. MARIFETNAME - ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI yorumları okuyup, sizde yorum bırakabilirsiniz. Mağaza üzerinden alışverişler ilgili mağazanın sorumluluğundadır.
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Batı ve Doğu kültürlerini bir arada aktarmaya çalışan önemli düşünürlerden birisi de Erzurumlu İbrahim Hakkı, 1703'de Hasankale'de doğmuştur. 1747'de İstanbul'a gitmiş ve Sultan I. Mahmud'un Saray Kütüphanesi'nde çalışmaya başlamıştır. Daha sonra müderrislik yapmasının uygun olduğu düşünülerek Erzurum Abdurrahman Gazi Zaviyedarlığı'na atanmıştır. 1755'te bir kez daha İstanbul'a giden İbrahim Hakkı, 1757'de Hasankale'ye dönmüş ve ünlü eseri Marifetname'yi yazmaya başlamıştır. 1798'de ölmüştür. Eserlerinde güzel ahlakı, dini heyecanı, ilahi aşkı işleyen İbrahim Hakkı, aynı zamanda bilim, bilimin önemi ve bilimsel faaliyetlerin değerini de vurgulamıştır. Bu amaçla bir çok eser kaleme almıştır. Ancak onun en çok tanınan eseri ise Marifetname'dir. Doğu ve Batı biliminin birlikte verilmeye çalışıldığı ansiklopedik bu kitap, nazım ve nesir şeklinde kaleme alınmış, ağdalı bir dille yazılmış hacimli bir kitaptır. Kitabın değişik tarihlerde bir çok baskısı yapılmış, ayrıca Fransızca ve Farsçaya da çevrilmiştir. Bu da onun yazıldığı tarihten sonraki dönemlerde de ilgi çektiğini göstermesi bakımından önemlidir. Eser bir giriş, üç anabölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Girişte evrenin yaradılışı, gökler, melekler, cennetler, Güneş, Ay, yıldızlar, Ay ve Güneş tutulması, Kaf Dağı, Arz'ın katmanları, cehennem, Adem'in yaratılışı ve kıyamet belirtileri gibi konularda açıklamalar yer almaktadır. Birinci bölüm hikmet, felsefe ve tasavvufla ilgilidir. Maddenin mahiyeti, arazlar, akıllar, ruhlar ve varlığın temelini oluşturan dört unsur konusunda bilgiler içermektedir. Yine bu bölümde aritmetik, geometri, astronomi ve astroloji, denizlerin ve karaların yararları, iklimler, yeni ve eski astronomi sistemleri, madenler, bitki ve hayvanlar alemi, ve evrim konusunda bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde ise insan anatomisi, canlı fizyolojisi, insanda yapı ve karakter arasındaki ilişkiyi ele alan kıyafetname bölümü, rüyalar, ruh ve beden temizliği, yemek ve uyku rejimi, cinsel ilişki, ölümün gerekliliği, ruh ve beden ikilemi, ruhun bedenden ayrılması konuları işlenmiştir. Üçüncü bölüm ise, insan için bilginin önemi, Kuran'ın bu konularda sağladığı yarar ve önem, öteki dünya, akıl, zikr ve özellikleri, evliya hikmeti ve faziletleri gibi konulara ayrılmıştır. Sonuç bölümünde ise ahlak ve görgü kuralları ele alınmıştır. Burada güzel ahlakın öneminden, eğitim ve öğretimin ilkelerinden, köle ve efendisinin davranış esaslarından, akrabaların birbirlerine nasıl davranması gerektiğinden, velilerin ve fakihlerin davranışlarının nasıl olması gerektiğinden söz edilmiştir. Kitap incelendiğinde, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın üzerinde en çok durduğu konunun astronomi olduğu görülür. Burada Batlamyus ve Copernicus kuramları hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Eski ve yeniyi kaynaştırma isteğinin güzel bir örneği olan bu anlatımında İbrahim Hakkı aynı zamanda, Dünya'nın yuvarlaklığını göstermek için daha önceden bilinen bir çok delili sıraladıktan sonra, gezegenler, yere olan uzaklıkları, burçlar, diğer yıldızların ve gezegenlerin Güneş'e göre pozisyonları hakkında da bilgiler vermiştir. Yine yapıtta Doğu ve Batı yarıkürelerinin haritaları verilmiş, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları oldukça güzel bir şekilde gösterilmiştir. İbrahim Hakkı'nın üzerinde durduğu diğer bir konu da canlı yapısı ve işlevidir. Ona göre, insanın kemiği, kası, ve çeşitli organları hakkında bilgi sahibi olmak Yüce Tanrı'yı anlamak, onun büyüklüğünü, sanatının gücünü kavramakta yararlı olacaktır. Marifetname'nin en ilginç kısımlarından birisi de Kıyafetname adı verilen kısmıdır. Manzum olan bu kısımda karakterle insan yapısı arasındaki sıkı ilişkiyi göstermeye çalışmıştır. Bu konuya duyulan ilgi aslında oldukça eskidir. Eski Yunan ve Çin'de bu konuya ilişkin açıklamalar bulmak olanaklı olduğu gibi, daha sonraki dönemlerde de konu yaygınlığını korumuş ve 19. yüzyılda psikolojinin ilgi alanına girmiştir. Mesela, Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung da konuyla ilgili açıklamalarda bulunmuşlardır. Daha sonra, Dr. Kretschner 400'e yakın hastası üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu, çehre ve kafa yapısı ile beden yapısı arasında sıkı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Ancak konunun bilimselliği hala tartışmalıdır.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI KİMDİR? 18 Mayıs 1703 yılında Erzurum Haskale’de doğan İbrahim Hakkı, toplumda Erzurumlu İbrahim Hakkı olarak tanınmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı mutasavıf, alim ve sosyologtur. Annesi Hanife Hatun’un soyu İslamiyetin kurucusu Hz. Muhammed’e kadar uzandığı söylenmektedir. Babası ise Derviş Osman’dır. Küçük yaşta annesini kaybeden İbrahim Hakkı, amcasının yanında kalarak eğitimine bir süre daha burada devam etmiştir. Eşinin ölümünün ardından Tillo’ya giderek Kadiri şeyhlerinden İsmail Fakirullah’ın cemiyetine katılmıştır. Eğitimini bir süre amcasının yanında devam eden İbrahim Hakkı, 9 yaşına geldiğinde amcası ile birlikte babasının yanına Tillo’ya gitmişlerdir. Burada tefsir, hadis ve fıkıh eğitimi alan İbrahim Hakkı, daha sonra Molla Muhammed al- Suhrani’den astronomi ve matematik dersleri almıştır. Birçok önemli esere imza atmış olan İbrahim Hakkı, düz yazı ve manzum olarak toplamda 15 eser yazmıştır. İbrahim Hakkı, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji ve din gibi birbirinden önemli bu alanlar üzerinde birçok çalışmaya imza atmıştır. Tasavvuftan edebiyata kadar pek çok alanda bilgi sahibi olan İbrahim Hakkı, 18. yüzyıl klasik İslam kültürünün Osmanlı’daki son temsilcilerinden biri olarak sayılmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı, 22 Haziran 1780 tarihinde vefat etmiş ve Şiir’tin Tillo ilçesinde defnedilmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın en önemli eserleri Divan ve Marifetname olarak belirtilmektedir. Marifetname eserini halkın anlayabileceği şekilde yazmış ve tasavvufi konuların yanı sıra astronomi ve fen bilimlerini kapsayan birçok konuya yer vermiştir. Ansiklopedik özelliğe sahip olan Marifetname, 1757 yılında tamamlanmıştır. Kitabın yazım sürecinde yaklaşık 400 kitaptan yararlanıldığı söylenirken ilk defa bu kitapta Güneş Sistemi hey’et-i cedide’ anlatılmıştır. MARİFETNAME NEDİR? Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin en önemli eserlerinden biri olan Marifetname, 1757 yılında yazımı tamamlanmış ansiklopedi türünde bir eserdir. Yaklaşık 600 sayfa olan eser, 400 kitaptan yararlanılarak yazılmıştır. Mısır ve İstabul'da farklı tarihlerde basılan bu eser, aynı zamanda Arapça’dan Farsça’ya da çevrilmiştir. Önsüzü tamamen dini olarak hazırlanan eserde, tasavvuftan, edebiyata, edebiyattan astronomiye kadar pek çok konu yer almıştır. Bir önsöz, bir sonsöz ve üç büyük bölümün yanı sıra her bölüm alt bölümlere ayrılarak hazırlanmıştır. Ana konuların yanı sıra konu aralarında beyitler ve şiirler yer almıştır. Birinci Bölüm; Allahın varlığı ve birliği anlatılan birinci bölümde; madenler, bitkiler, insanlar, coğrafya, takvim, geometri ve astronomi konuları yer alır. İkinci Bölüm; Anatomi ve fizyolojinin anlatıldığı ikinci bölümde; insan vücudu estetik ve yapısal anlamda anlatılırken insanın huylarına da yer verilmiştir. İkinci bölümün sonlarına doğru insan ruhu, insan sağlığı ve ölüm konuları detaylıca anlatılmıştır. Üçüncü Bölüm; Bir başka değişle törebilimi olarak nitelendirilen üçüncü ve son bölümde; öğrenci öğretmen ilişkileri, öğretimin yolu ve yöntemleri, anne ve babaya karşı çocuğun tutumu, evlilik, karı koca ilişkileri, anne babanın çocuklarına karşı tutumları, eş, dost, komşu ve akraba ilişkileri gibi konular detaylıca incelenmiştir. MARİFETNAME – ÇOCUĞUNUZUN CİNSİYETİ KIZ MI ERKEK Mİ? 300 yıl önce yazılmış olan, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname adlı eserinde yer alan bilgilere göre; cima vaktine göre bebeğinizin cinsiyetini, huy ve karakterini öğrenmeniz mümkün. Bilim adamı ve mutasavvıf olan Erzurumlu İbrahim Hakkı, ansiklopedi tarzındaki kitabında astronomiden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konuya değinmiştir. Cima Sözlükte cinsel ilişkide bulunma anlamına gelen cima, kadın ve erkek arasındaki cinsi münasebet anlamına gelen fıkıh terimi. Cima Vakitlerine Göre Bebeğin Cinsiyeti Erkeğin suyu erken gelip de çok olursa, çocuk öncelikle oğlan olup, ekseriya amcasına benzer. Eğer erkeğin suyu erken gelip de kadınınki çok olursa çabuk akma sebebiyle çocuk oğlan, fakat kadınınkinin çokluğu dolayısıyla çocuk dayısına benzer. Eğer kadının suyu daha evvel gelir ve fakat erkeğin suyu daha bol olursa o zaman çabukevvel akması sebebiyle çocuk kız olur fakat erkeğin suyunun çokluğu nedeniyle kız halasına benzer. Eğer kadının suyu erkekten evvel gelir ve onunkinden çok olursa doğan çocuk kız olur ve fakat daha çok teyzesine benzer. Erkek ve kadının birleşik menileri rahmin dört ağzından yalnızca birine girerse çocuk bir, iki ağza girerse çocuk iki, üçüne girerse üç, dördüne girerse dört çocuk doğar. ►Çin Takvimi ile Bebek Cinsiyeti Belirleme İçin Tıklayınız... Otomatik Hesaplama Robotu , Cima Vakitlerine Göre Çocuk Karakter Analizi Cima sırasında konuşanın çocuğu dilsiz olur. Cimada öpüşenin çocuğu sağır olur. Başkalarının yanında cima edenin çocuğu hırsız olur. Öğleden sonra yapılan çocuğun gözü şaşı olur. Kadının rızası dışında cima yapılırsa çocuk ahmak olur. Ayın ilk günü yapılan çocuk güzel olur. Pazartesi gecesi cima yapılırsa çocuk Kur’an hafızı olur. Salı gecesi cima yapılırsa çocuk cömert ve merhametli olur. Çarşamba günü cima yapılırsa çocuk öldürmeye meğilli olur. Perşembe gecesi cima yapılırsa çocuk alim ve amil olur. Cuma namazından önce cima yapılırsa çocuk mutlu ve ölümünde şehit olur. Cuma gecesi cima yapılırsa çocuk abid ve arif olur. Pazar gecesi cima yapılırsa çocuk yol kesici olur. Ramazan bayramı gecesi cima yapılırsa doğan çocuk serkeş ve inatçı olur. Kurban bayramı gecesi cima yapılırsa doğan çocuk 4 ya da 6 parmaklı olur. Ayakta yapılan cima sonucu doğan çocuk yatağına işer. Meyve ağacı altında yapılan cimada doğan çocuk zalim olur. ► Marifetname'den Seğirmeler ve Anlamları Marifetname – Vücuda Göre Karakter Analizi Alnı dar olanın ahlakı da dar olur. Alnı yumru olan kötü ve aldaltıcı olur. Alnı enli olanın kötü huyluluğu hastalık gibidir, ondan ayrılmaz. Alnı düzgün olan kişi emniyetli olur. Alnı kırışıksız olan tembel olur. Alnında uzun kırışıklıklar olan anlayışlı olur. Alnında pek az kırışıklık bulunan cömert olur. Ağzı küçük olan güzel olur ancak korkak olurlar. Ağzı büyük olan yiğit olur. Ağzı eğri olan kötüdür. Başı büyük olan akıllı olur. Başının üstü yassı olan keder çekmez. Başının cildi sağlam olan hayır işler. Başı kel olan kötü huyu olur. Bakışı gevşek olan süslü olur. Benzi kızıl renkli olan edeblidir. Benzi sarı olan hastalıklı olur. Benzi siyah olan tevekkel olur. Burnu biraz uzun olan anlayışsız olur. Burnu kısa olanın içinde korkusu çok olur. Burnunun ucu top gibi olan neşelidir. Burnunun ucu ağzına yakın insandan sakının. Burun delikleri geniş olanlar içinde kibir ve haset barındırır. Burnunun iki kanadı hareketli olanlarda kahır ve inat bulunur. Burnu geniş olanda şehvet hastalık haline varmıştır. Burnu eğri olan himmette bulunmayı düşünür. Burnundan konuşan kişi kibirli olur. Boynu uzun olan saf ve akıllı olur. Boynu çok uzun olan kişide olgunluk az olur. Boynu kısa olan hileli iş peşinde olur. Boynu orta uzunlukta olan kişiler hayır işleriyle uğraşır. Boynu kalın olan insan gece gündüz yemek yer. Çenesi enli olanlar kaba ve sert karakterde olur. Çenesi orta halli olanlar güzel ve akıllı olur. Çenesi ince olan erkek akılsız olur. Dudakları etli olan kişiler kızgın ve sakil ağır, uyumsuz ve kaba olur. Dişleri iri olan kötülük yapar. Dişi orta boyda olanın işi doğruluk ve esenlik olur. Gerdanı ince olan cahil olur. Gözü çukur ve eğik olanlar kibirli olur. Gözü siyah renk olan itaatkar olur. Gözü kanlı olan yiğit olur. Gözü mavi renk olan zekidir. Gözleri mavi veya gök rengi olandan uzak dur. Gözü ela renk olan edeblidir. Gözü küçük olan hafif kişiliğe sahip olur. Gözü büyük olan güçlü kişiliğe sahip olur. Gözü yumru olan hasetçi olur. Gözü orta büyüklükte olan gerçek dosttur. Gözü kıpık yarı kapalı olan çirkin ve yaramazdır. Gözü noktalı olanın nazarı çok değer. Gözü şaşı olan kötü düşünerek bakar. Gülüşü çok olan kişi hayasız olur. Kafası geniş olan ahmak olur. Kaşı kavisli olan dilber olur. Kaşı ince olan güzeldir. Kaşı ince fakat uzun olan kibirli olur. Kaş arası açık olan dürüsttür. Kaşı çatık olan hırsız olur. Kaşı çok kıllı olan kederli ve kalbi kırık olur. Kaşının ucu ince olan fitnecidir. Kokusu güzel olanın huyu da güzel olur. Kaşlarının arası kırışık olan gam yüklü olur. Kulağı geniş ve büyük olan tembel ve cahil olur. Kulağı küçük olan hırsız olur. Saçı sert olan keskin zekalı olur. Saçı yumuşak olan ehlep ve arsız olur. Saçı sarı olan kişinin aklı fikri kibir ve gazaltır. Saçı siyah olan sabırlıdır. Saçı kumral olan kendi de huyu da güzeldir. Saçı seyrek olan arif ve zarif olur. Saçı kalın kadın anlayışsız olur. Sakalı uzun olan hünersiz olur. Sakalı sık olan sakil olur. Sözü uzatmayı severler. Sakalı değirmi yuvarlak olan olgundur. Sesi ince olan erkeğin aklı fikri şehvettir. Sesi erkek gibi olan kadın yalan söyler. Sesi kaba olan merhabayı sever ve himmeti vardır. Sesi çatallı olan halkına zarar verir. Sözü hızlı söyleyen anlayışlı olur. Yüzü küçük olan kibirlidir. Yüzü büyük olan hastalıklıdır. Yüzü etki olan sakil ağır, uyumsuz ve kaba olur. Yüzü arık zayıf ve cılız olan borcuna sadık olmaz. Yüzü uzun olan yalan konuşmayı sever. Yüzü sert olan acı sözlü olur. Yufka ve kırmızı dudaklı kişi iyi ilim tahsil eder.
Erzurumlu İbrahim Hakkı kimdir? Marifetname kimin eseridir? Anadolu’da yetişen en büyük alim, mutasavvıf ve Allah dostlarından Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hayatı ve İbrahim Hakkı Türk mutasavvıf, sosyolog ve âlimdir. Marifetname’nin yazarıdır. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN HAYATI Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703’te Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğdu. Babası Derviş Osman Efendi, aralıklarla otuz yıl kadar süren iyi bir eğitim görmüştü. Annesi, Hasankale’nin ileri gelenlerinden Dede Mahmut’un kızı Şerîfe Hanîfe Hanım’dır. İbrâhim Hakkı’nın “Hakîrullah” diye andığı ve “hilm ü hayâ madeni” olarak tanıttığı babası, bazı maddî ve ruhî problemler sebebiyle sıkıntılı bir dönem yaşamış, İbrâhim Hakkı’nın doğumuyla bir ferahlık hissetmekle birlikte sıkıntısı devam etmişti. 1707’de Erzurum’a yerleşen Osman Efendi burada yörenin ileri gelen ilim ve tasavvuf erbabıyla tanışmış ve 1710’da hac niyetiyle yola çıkmışken Siirt’e yaklaşık 7 km. uzaklıkta bulunan Tillo’ya bugünkü Aydınlı uğramış, yörenin tanınmış mürşitlerinden İsmâil Fakîrullah’a intisap ederek buraya yerleşmiş, böylece yıllardır aradığı huzura burada kavuşmuştur. İsmâil Fakîrullah Hazretleri’ne İntisap Etmesi Babasının isteği üzerine dokuz yaşında iken amcası Ali tarafından Tillo’ya götürülen İbrâhim Hakkı babasıyla karşılaştığında şeyhi İsmâil Fakîrullah’ı da orada gördüğünü, içinde ona karşı derin bir sevgi ve hayranlık duygusu uyandığını ifade eder. Bundan sonra İsmâil Fakîrullah’ın babası için yaptırdığı, günümüze kadar ayakta kalan hücrede yaşamaya başlamış, İsmâil Fakîrullah’ın ilim ve irfanından istifade etmesi yanında Marifetnâme’deki ifadesiyle “peder-i azîzi kendisini hücredaş edip hilm ü rıfk ile ilim öğretip lutufla terbiye kılmıştır.” İbrâhim Hakkı’nın ilk tasavvuf zevkini babasından aldığı anlaşılmaktadır. On yedi yaşında iken babasını kaybeden İbrâhim Hakkı, muhtemelen öğrenimini sürdürmek amacıyla aynı yıl Erzurum’a dönerek büyük amcası Molla Muhammed’in evine yerleşti. Burada, özellikle Arapça ve Farsça konusunda kendisinden faydalandığı söylenen Erzurum müftüsü şair Hâzık Mehmet Efendi dışında kimlerden ders okuduğu hususunda bilgi bulunmamaktadır. Marifetnâme’deki bir beyitten beyit 514 bu ikinci tahsil döneminin sekiz yıl kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. İsmail Fakirullah Hazretlerinin kabri - Siirt İbrâhim Hakkı, öğrenimini tamamladıktan sonra İsmâil Fakîrullah’ı ziyaret etmek üzere 1728-29’da Tillo’ya gitti, babasının hücresine yerleşerek tasavvufî hayata yöneldi. Şeyhine hizmet edip onun feyzinden istifade etmeyi sürdürdü. 1734’te İsmâil Fakîrullah’ın vefatı üzerine Erzurum’a döndü. Daha önce babasının imamlık yaptığı Yukarı Habib Efendi Camisi’ne imam oldu. Bu arada ilk evliliğini yaptı. 1738’de hacca gitti. Dönüşte Ömer Hayyâm, Ferîdüddin Attâr, Sadî-i Şîrâzî, Nizâmî-i Arûzî gibi şairlerin şiirlerini topladığı, ayrıca kendisinin de iki manzumesinin yer aldığı Lübbü’l-kütüb adlı geniş hacimli bir eser hazırladı. İstanbul’da Müderris Oldu 1747 yılında İstanbul’a giden İbrâhim Hakkı, şeyhi Fakîrullah’ın Sultan I. Mahmut nezdindeki saygınlığından faydalanarak padişahla görüşüp ilgi ve takdirini kazandı, saray kütüphanesinde çalışmasına izin verildi. Özellikle yeni astronomiye ilgisinin bu kütüphanedeki çalışmalarıyla başladığı söylenebilir. İbrâhim Hakkı İstanbul’da iken kendisine müderrislik pâyesi verildi ve ders okutması şartıyla Erzurum’daki Abdurrahman Gazi Dede Tekkesi’nin zâviyedârlığı tevcih edildi. Erzurum’a döndükten sonra Habib Efendi Camisi’ndeki imamlık görevini sürdüren İbrâhim Hakkı, bir müddet sonra aynı zamanda iyi bir mûsikişinas olan oğlu İsmâil Fehim’in tahsilini tamamlaması üzerine bu görevi ona bırakarak ilmî faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek için günlerinin çoğunu Hasankale’de geçirmeye başladı. Marifetname Ne Zaman Yazılmıştır? İbrâhim Hakkı 1755’te resmî bir hizmet için İstanbul’a çağırılan Erzurum gümrükçüsü Mehmet Sunullah ile birlikte ikinci defa İstanbul’a gitti. O, ilkinden daha uzun sürdüğü anlaşılan bu ikinci ziyaret sırasında da kütüphane çalışmaları yapmış olmalıdır. Nitekim Marifetnâme’yi İstanbul dönüşünden kısa bir süre sonra Ağustos 1757’de tamamlaması, onun bu eserle ilgili olarak İstanbul’da yoğun bir hazırlık çalışması yaptığı kanaatini vermektedir. İbrâhim Hakkı, Hasankale’ye dönünce bir yandan Marifetnâme’nin telifiyle meşgul olurken bir yandan da öğrenci yetiştirmeye başladı. Abdurrahman Gazi Dede Tekkesi’nin zâviyedârlığı III. Mustafa tarafından 1760 yılında yenilendi. İbrâhim Hakkı, tekkenin oldukça kısıtlı olan gelirini oğulları ile amcasının oğlu Yûsuf Nedim arasında paylaştırdı. Bu arada önemli eserlerinden İrfâniyye’yi Mecmûatü’l-irfâniyye tamamladı. Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Eğitimi İbrâhim Hakkı’nın iyi bir tahsil gördüğü eserlerinden anlaşılmaktadır. “Bu zamanda en dürüst dost, en uygun meclis arkadaşı, en seçkin yoldaş, yârların en hayırlısı ve sevgililerin en sevgilisi kitaplar olduğu için bunların sohbetlerine meylimi salmışımdır” şeklindeki sözleri, onun düzenli öğrenim yanında kendi kendini yetiştirmeye de büyük önem verdiğini göstermektedir. Geniş tasavvuf bilgisi, konuları iyi bir düzen içinde ve anlaşılır bir üslûpla ifade etmesi, özellikle eğitimde Arapça’nın hâkim olduğu, Türkçe eserlerde ise ağdalı bir dilin kullanıldığı dönemde eserlerinin büyük bölümünü nisbeten sade bir Türkçe ile yazması İbrâhim Hakkı’nın takdire değer yönlerindendir. Ayrıca geleneksel astronomi yanında yeni astronomiyle tıp, anatomi, fizyoloji, aritmetik, geometri, trigonometri, felsefe, psikoloji, ahlâk gibi alanlarda oldukça geniş bir birikime sahip olduğu görülmektedir. Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Şeyhinin Kızıyla Evlenmesi 1763’te üçüncü defa Tillo’ya giden İbrâhim Hakkı, İsmâil Fakîrullah’ın oğulları Hamza Ganiyyullah ve Mustafa Fânî tarafından babalarının halifesi olarak büyük bir ilgiyle karşılandı; muhtemelen Tillo’ya yerleşmesini sağlamak üzere onu kız kardeşleriyle evlendirdiler. Işık Hadisesi - Siirt Bu sırada İnsâniyye adlı eserinin telifini tamamlayan İbrâhim Hakkı, Nisan 1764’te Mustafa Fânî ile birlikte ikinci defa hacca gitti ve dönüşte yine Tillo’da kaldı, burada öğrenci okutmaya ve eser yazmaya devam etti. Bu arada geniş hacimli eserlerinden Mecmûatü’l-meânî’yi bitirdi. Bir süre sonra da Erzurum’a gitti. Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın İlmi, Ahlakı ve İnsana Bakışı İbrâhim Hakkı, ilmî ve tasavvufî birikimini maddî menfaat temini için kullanmamıştır. İstanbul’da iken kendisine tevcih edilen Abdurrahman Gazi Dede zâviyedârlığının geliri son derece azdı. Ailesi kendi el emeği ve babadan kalma birkaç parça arazinin geliriyle geçinmeye çalışmış, kendisi de oldukça kısıtlı imkânlar içinde yaşamıştır. Oğullarından birine ithaf ettiği sanılan İrfâniyye adlı eserinin sonunda yer alan, “Tekkelerde eğlenmeyip ilim meclisine gelesin; herkese şefkat nazarıyla bakıp hiçbir ferdi hakir görmeyesin ve kimseden hiçbir nesne istemeyip kimseye bir hizmet buyurmayasın; tezyîn-i zâhiri koyup gökçek ahlâk ile tezyîn-i bâtına gidesin” şeklindeki nasihatleri onun ilme, güzel ahlâka ve insana verdiği değer yanında kanaatkâr ve tok gözlü olmayı, minnetsiz yaşamayı ne kadar önemsediğini de göstermektedir. Yeni astronominin verilerinden söz ederken hiçbir ilmî gelişmenin Allah’ın evreni yaratıp yönettiği gerçeğine aykırı olamayacağını belirten İbrâhim Hakkı, bütün gelişmelerin bu inanç çerçevesinde yorumlanması gerektiğini sık sık vurgular. Ona göre din bakımından önemli olan, âlemin Allah tarafından yaratıldığının kabul edilmiş olmasıdır; bunun ötesinde yaratılışın ve oluşun keyfiyetine dair ortaya konan teorileri ve ilmî tesbitleri benimsemenin bir sakıncası yoktur. Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hangi Tarikata Mensuptur? Marifetnâme’de Ebû Hanîfe’den “sermezhebimiz” diye söz eden İbrâhim Hakkı’nın Nakşî veya Kādirî olduğu söylenmektedir. Bursalı Mehmet Tâhir’e göre ise Üveysî’dir. Mesih İbrahimhakkıoğlu dedesinin Nakşî olmadığını savunursa da Marifetnâme’de başka hiçbir tarikata yer vermezken “velîlerin en seçkinlerinin tercih ettiği tarikat” olarak nitelediği Nakşibendiyye’ye geniş yer ayırması bu tarikata mensup olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Tasavvufi Görüşleri İbrâhim Hakkı’nın tasavvufi görüşleri Osmanlı tasavvufunun tipik ve canlı bir örneğidir. Marifetnâme’de mârifet, fenâ, bekā, muhabbet ve aşk, velâyet, kerâmet, tevekkül, tefvîz ve teslim, sabır, şükür, rızâ, seyrü sülûk, sâlik, mürşid, nefis ve nefis mertebeleri gibi tasavvufun hemen bütün konularına yer vermiştir. Dünyanın anlamı, makbul olan ve olmayan dünya, kalbin mânası, mahiyeti, mârifetullahla ilgisi gibi konulara ilişkin görüş ve açıklamaları önemli ölçüde Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’indeki fikirleriyle paralellik arzeder. İbrâhim Hakkı, fizik âlemin kavranmasında akıl ve duyu tecrübelerinin önemini kabul etmekle birlikte dinî ve tasavvufî konularda aşkı felsefeden üstün tutar; hatta, “Katında fülse değmez felsefînin aklı vicdanı” mısraında görüldüğü gibi genel telakkiye uyarak felsefe ve filozof kavramlarından olumsuz bir tavırla söz ettiği de olur. Bu sebeple diğer mutasavvıflar gibi İbrâhim Hakkı da ilham yoluyla elde edilmiş bilgiyi kitâbî bilgiden üstün tutar. Bu arada, vahdet-i vücûdun bir bilgi konusu sanılmasının ilhâd ve zındıklığa kadar varan tehlikeler içerdiği uyarısında bulunur. Çünkü vahdet-i vücûd bilgi konusu değil şühûd konusudur; şühûd ise mücahede ile varılabilen bir haldir. İbrâhim Hakkı, evliyâ-yı kirâmın yazdığı bütün kitapların şeriatla uyuştuğunu, özellikle Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin kitaplarının “usul ve fürûa mutâbık” olduğunu, fakat okuyucunun anlama kabiliyetinin yetersizliği yüzünden bu konuda avam arasında şüphe doğduğunu belirtme ihtiyacı duyar. Üç Defa Hacca Gitti 1768’te Erzurum müftüsü Şeyh Mustafa Efendi ile beraber üçüncü defa çıktığı hac yolculuğu sırasında amcasının oğlu Yûsuf Nesîm’e Şam’dan yazdığı mektupta eserlerinin oralarda bile arandığını ve ilgiyle okunduğunu bildiriyor, kendisinden bazı kitaplarını temin edip göndermesini rica ediyordu. Yolculuğun ardından Erzurum’a döndü. Yaklaşık üç yıl sonra oğlu İsmâil Fehim ile birlikte tekrar Tillo’ya giderek buraya yerleşti. 1775’te altı ay kadar süren ağır bir hastalığa yakalandı. Kur’an ve Sünnet Yolunda Hasankale’deki öğrencilerinden Derviş Halil kendisini ziyarete gelmiş, ancak İbrâhim Hakkı onun ölçüsüz davranışlarından rahatsız olmuştu. Bir süre Tillo’da kalan Halil hocasının yeni yazdığı bazı eserleri de okumuştu. Daha sonra Erzurum’a dönünce hocasının bir sır kitabını okuduğu yolunda sözler sarfederek güya onun itibarını arttırmak istemiş, ancak bu açıklama herkeste bir merak uyandırmıştı. Muhtemelen bu haberin, kendisi hakkında bâtınî fikirler taşıdığı yolunda dedikoduların çıkmasına yol açacağından kaygılanan İbrâhim Hakkı, Sünnî akîdeye bağlılığını ispat etmek amacıyla âyet ve hadislerden başka şeylerle meşgul olmayı bıraktığı mesajını veren Urvetü’l-İslâm ve Hey’etü’l-İslâm adlı iki eser yazarak değişik kişilere gönderme gereğini duydu. Erzurum’daki Yûsuf Nesîm’e de Urvetü’l-İslâm ile birlikte gizli işaretli bir mektup göndererek “Avnikli kezzâb” diye andığı Halil’in anlattıklarına inanmamalarını ve onun söylediklerinin iftira olduğunu bildirdi. Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri Ne Zaman Vefat Etmiştir? Bu arada şeyhinin kızı olan son eşinin genç yaşta ölümü İbrâhim Hakkı’yı derinden etkiledi. Onun vefatından sonra yazdığı bir mektupta teessürünü duygulu ifadelerle anlatmaktadır. Kısa bir süre sonra şeyhinin büyük oğlu Hamza Ganiyyullah’ın ölümü üzerine yalnızlığı daha da artan İbrâhim Hakkı 22 Haziran 1780 tarihinde vefat etti. Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri’nin Kabri Nerededir? Ölümünden iki yıl önce yazdığı vasiyetnâmesinde şeyhinin kubbesi altına defnedilmemesini, oraya şeyhin evlâtlarının gömülmesi gerektiğini belirtmesine rağmen bunu bir fedakârlık olarak telakki eden İsmâil Fakîrullah’ın oğlu Mustafa Fânî’nin isteği üzerine şeyhinin türbesine defnedildi. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Türbesi - Siirt Bizzat İbrâhim Hakkı tarafından yaptırılan, planı da kendisine ait olan bu kubbeli türbe yaklaşık 40 m² olup sekizgen bir kaide üzerine oturtulmuştur. Günümüzde bir ziyaret mahalli olan türbede her yıl 18 Mayıs - 22 Haziran tarihleri arasında çeşitli faaliyetler yapılmaktadır. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN ESERLERİ Divan Marifetnâme Mecmûatü’l-irfâniyye İnsâniyye Mecmûatü’l-meânî Mecmûatü’l-Hakkī Meşâriku’l-yûh Sefînetü’r-rûh min vâridâti’l-fütûh Kenzü’l-fütûh Defînetü’r-rûh Rûhu’ş-şürûh Urvetü’l-İslâm Hey’etü’l-İslâm Tuhfetü’l-kirâm Nuhbetü’l-kelâm Ülfetü’l-enâm Ayrıca Lübbü’l-kütüb, Tertîbü’l-ulûm adlı manzum eserleri vardır. Kaynak DİA’dan derlenmiştir. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN TÜRBESİ NEREDE? - HARİTA İslam ve İhsan
ONUNCU BÖLÜM Ayın, Allah'ın kudretiyle, tesirlerini ve burçlar itibariyle hallerini, yedi gezegenin tesirli saatlerini, feleklerin sayılarını, seslerini ve nağmelerini, merkezlerini hareketleriyle dairelerin meydana gelişlerini, esiri cisimlerin tesirlerinin başlangıçlarını beş madde ile açıklar. Birinci Madde Ayın, Allah'ın kudretiyle tesirlerini bildirir. Ey azizi, malûm olsun ki, filozoflar sözbirliğiyle demişlerdir ki Kadir ve aziz olan Allah'ın takdiri ile yüksek cisimlerin mertebelerine göre, alçak cisimlere çeşitli tesirleri vardır. Güneşi en fazla tesiri, sıcaklığı ile olduğu gibi, ayın dahi en fazla tesiri, rutubeti iledir. Allah, bu aya, kendi kudreti ile nice özellikler bahşetmiştir. Bunlardan biri, ay deniz ufkundan doğar. Deniz suyu onunla med olup sahiline yükselir. Ay, denizdeki gün yarısına geldiğinde denizin meddi bitip, Ay, gün yarısı dairesinden indiğinde denizin suyu sahilleride cezr olup çekilir. Ay, deniz ufkuna ininceye kadar cezr devam eder. Ay, ufuktan indiğinde cezr de nihayet bulur. Şu halde med ve cezr bu minval üzere olur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın artışı zamanında yani ayın ilkyarısında sıcaklık ve rutubet çok olup kanın kabarmasıyle dolan insan ve hayvan bedenleri kuvvet bulur. Dolunaydan sonra yani ayın ikinci yarısında kuruluk ve soğukluğun çoğalması ile dört unsurun karışımı bedenlerde bulunduğundan kanın kabarması azalıp, büyüme ve gelişme az olur. İnsan ve hayvan bedelleri zaaf bulur. ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında hasta olanların bedelleri kuvvetli bulunup, çoğunun hastalığı defolur. Ayın ikinci yarısında hasta olanların bedenleri zayıf olup, hastalıkları çoğalır. Ayın özelliklerindendir ki, ayın nurunun çoğaldığı günlerde ruh sahiplerinin beyin dokuları ziyade olup, ayın nurunun azıldığı günlerde beyin dokuları dahi azalır. Ayın özelliklerindendir ki, aylı gecede insan aya karşı uyusa veya çok otursa bedenine gevşeme ve tembellik gelip baş ağrısı ve nezle olur. Ayın özelliklerindendir ki, aylı gecede hayvan eti kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir. Ayın özelliklerindendir ki, ayın nurunun çoğaldığı günlerde nehirlerde ve denizlerde balıklar yağlı olup suyun yüzüne çıkarlar. Ayın nurunun azıldığı günlerde balıklar zayıf olup suyun dibine giderler. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında yerdeki haşereler yeryüzüne çıkar ve çoğalır. Yırtıcı hayvanlar ceset yemeye çok hırslı olur. Ayın ikinci yarısında haşerele ve yırtıcı hayvanla aksi hareket ederler. ayın özelliklerindendir ki ayı ilk yarısında dikilen ağaçlar fazla uzar ve gelişir. İkinci yarısında dikilenle zayıf olur veya kurur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında bütün meyveler, çiçekler, otlar, bitkiler fazla büyür ve gelişir, renkleri ziyade olur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında kamış, keten, bitki gibi şeylerin kurusu üzerine ayın ışığı düşse hemen çürüyüp parçalanır. Ayın ikinci yarısında bu durum az olur. Ayın özelliklerindendir ki, ay küresi ayna gibi yer ve su küresine dönük bulunduğu için deniz ve karanın adaları ve sahilleri gemileri, dalgaları, dağları, vadileri, köyleri ve şehirleri bütün şekil ve rengi ile şahıs ve kurumları ile bize aksettirip gösterir. Rasatçılar o aynada yerin yüzünü tamamen seyrederler. Lâkin o saf ayna bizden çok uzak olduğundan eşyanın şekilleri teşhis olunmayıp, ayın yüzü bu akisler ile bulanık görülür ki, ona ay lekeleri derler. Diğer gezegenlerin sayılan sıfatlarının özel saatlerde canlılara ve cansızlara gizli tesirleri; açıklanan güneş ve ayın tesirlerine kıyas olunmuştur. Halbuki âlemin bütün cüzlerinde hakiki müessir ancak hak Taâlâ bilinmiştir. Bu felekler, yıldızlar ve tabiatlar dolap, âlet ve hayaller misali bulunmuştur. Bu durum alır fikretmek ve düşünmek, Allah'ı tanımaya vesile olmak için ve hepsini insanda bulmak için yıldızların ve feleklerin durum alır bu Marifetnâme'de bu miktarca açıklanarak yazılmıştır. NAZM Hamd o Allah'a ki yektadır ol Dahi dâna ve tüvânâdır ol Ona mahsus ve müsellemdir hem Mû be mû cümle umur-u âlem Mutasarrıf odur eşyaya tamam Ne havas arada her giz ne avam İkinci Madde Ay yıldızının burçlar itibari ile olan özellikleri ve ihtiyarlarını bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, müneccimler, ayın her burç ile başka bir tesirini tecrübe ettiklerini takvim ile yazmışlardır. Şimdi o takvimi, bundan önce Türkçe olarak nazmetmiş iken o manzumemizi buraya yazmak münasip görülmüştür. NAZM Bismike Allahümme yâ emine'l-hutar İbtede'nâ bi ihtiyarhât'il-kamer Hamd lillah çok salât ve çok selâm Ol Resul ve âll ü suhhune müdam Badehü der Hakkı bilgil ey beğim Ehl-i hey'et kavlidir bu dediğim Çâr unsur üzeer çarh-ı kürrât Kaplamış birbirin sık tabakât Pes besal misli olur mecmuu top Merkez-i arz olmuş esgal-i cezûb Ol vasattır merkez-i âlem heman Her cihetten esgal ol nokta nihan Çarh-ı a'zam kim muhit-i cümledir Cüm-ı atlastır deyme encümledir Her cihetten o mahdud fevktir Günde bir devr etmede bir şevkdir Kim yirmidört saatte müdam Şarkdan garba eder devrin tamam Hem içinde olan eflâkı bile Döndürür kendiyle şarkî garb ile Gece gündüz her tulu ve her gurub Kutb-u âlem üzre devrinden olup Çarh-ı sâminde oniki burç bil Mıtıkada her birin sî sehm kıl Hep sevabitle ol olmuş muhteşem Kutb-u âlemden cüda kutb üzre hem Garbdan şarka döner âhestece Olsa yetmiş yıl gider bir derece Garbdan şarka zühal dahi gider O iki burcu otuz yıl kateder Müşteri hem garbdan şarka gider Oniki yılda heman bir devr eder Garbdan merih hem deveran eder Bir yıl onbir ayda bir devre gider Çarh-ı sâmin kutbu doğrusunda tam Şems hem çarhıyle devr eyler müdam Garbdan şarka güneş dahi gider yılda bir oniki burcu kat' eder Yılda bir hem çarh-ı zühre ydevr eder Garbdan şarka utarit hem gider Cümlenin tahtındadır devr-i kamer Sürat üzre kendi çarhıyle döner Gardan şarka dahi ay devr eder Devresin yirmisekiz günde gider Çarh-ı sâmin oniki kısm olunur San kavun oniki dilim bulunur Her kısım bir burc adıyla asl olur Kevn her üçünde ike bir fasl olur Çün hamel sevr ile cevzâdır bahar Fasl-ı yay sertan esed sünbüe dâr Fasl-ı güz mizan ve akreb gas tut Hem şitadır burc-u cedî ve delv ve hut Oniki burc oniki aydıry müdam Rum ayın otuz gün akdem bil tamam Bu buruca etmeden tahvil gün On gün akdem rum ayın başla bütün Bil bahar âzar nisan ve eyâr Yaz haziran temmuz tabah-ı hâr Hem harîf eylal ve teşrinin nâm Kış dü kanun ve şubat olmuş tamam Bil her ayda hangi burca gün gider Her ayın kaçında gün tahvil eder Mâh-ı âzar ol fasl-ı bahar Olmuş eyyamı otuzbir gün nehar Onbirinci gün güneş tahvil eder Hem hamek burcunda otuz gün gider Ol burc-u hamel nevruz olur Pes beraber ol şibih ol ruz olur Mah-ı nisan evsat-ı fasl-ı rebi' Olmuş eyyamı otuz gün ey şeci' Aşırında şems hem tahvil eder Burc-u sevr içre otuçbir gün gider Mah-ı mayıs ahir-i fasl-ı bahar Olmuş eyyamı otuzbir gün nehar On birinci gün güneş tahvil eder Hem hamek burcunda otuz gün gider Ol burc-u hamel nevruz olur Pes beraber ol şibih ol ruz olur Mah-ı nisan evsat-ı fasl-ı rebi' Olmuş eyyamı otuz gün ey şeci' Aşırında şems hem tahvil eder Burc-u sevr içre otuzbir gün gider Mah-ı mayus ahir-i fasl-ı bahar Bil otuzbirdir ona leyl ve nehar Onbirinci gün güneş tahvil eder Burc-u cevzada otuzbir gün gider Bil haziran ol sayf ey beşer Hem otuz gün on içinde gün döner Onbirinde şems hem tahvil eder Seretan burcun otuzbir gün geçer Mah-ı temmuz evsat-ı sayf ey hümam Olmuş eyyamı otuzbir gün tamam Onikinci günü gün tahvil eder Hem esed burcun otuzbir gün keser Bil ağustos ahir-i sayf ol zaman Olmuş eyyamı otuzbir gün heman Onikisine güneş tahvil eder. Sünbüle burcun otuzbir gün geçer Mah-ı eylül evvel-i fasl-ı harif Olmuş eyyamı otuz gün ey zarif Onikinci gün güneş tahvil eder Burc-u mizan içre otuz gün gider Burc-u mizan evveline gelse gün O geceye hem beraberdir o gün Mah-ı teşrin ol evsattır güze Ermiş eyyamı otuzbir gündüze Onikinci gün güneş tahvil eder Burc-u akrebden otuz günde gider Bil güzün teşrin-i sâni âhiri Ol otuz gündür tamam ol mahrî Onbirinde güneş hem tahvil eder Burc-u kavs içine otuz gün gider Mah-ı kanun ol fas-ı şita Hem otuzbir gün anı bil ey fetâ Onbirinde burc-u cediye gün gelir Rebinin evveli ol gün olur Gün döner uzanmayı şebden alır burc-u Gedî içre gün otuz gün kalır Evsatı kanun-u sânidir kışın Hem otuzbir gündür anı sayışın Aşırinde burc-u delve gün gider Hem otuz günde o burcu kat' eder Bil kışın sonu şubatı gücük ay Üç yirmisekiz gün rebi say Sal-ı râbi dört rubu' bir gün olur Pes şubat yirmidokuzu bulur Tasiinde burc-u huta gün gider Hem otuz günde o yburcu seyr eder Çün hamel burcunda gün firuz olur Bil tamam olup yine nevruz olur İbtiday,ı sal şemsi mart bil Hem şuhur-u rumî istihrac kıl Lafz-ı ebced hevvez olmuş heft harf Her biri bir aya mahsu oldu zarf Mart hâ ebril elf cim mayıs al Ve o haziran hemze temmuz âb dal Za'dır eylül ve dü teşrin ba ve ha Hem kanun za cim eşşbat ve o şeha Hıfz et ebced ve zevabid hevvez beced Hez ebced hevvez hüve ile ad Kim bu yirmisekiz harfin geri Harf-ı bâzâr ola her yılda biri Bil yüzaltmışaltıdır tarih-i sal Marttadır bâzâr ebced lafzında dal Ertesi sal ol bâzâr ha'ya gider Hem bu tertib üzre daim devr eder Olsa âzerle muharrem bir o yıl Sal tedahül ede bir ysa tarh kıl Kim otuzüç yıl otuzüç mark olur Sal muharremle otuzdördü bulur Gel dilerysen şehr-i rumun gurresin Harfini cem et hazâr harfiyle hîn İbtida hafta durur yevm-i ahad Başla ol mecmuu bundan eyle ad iki haftadan ne gün gâyet bulur Gurresi ol ayn ol günden olur Çün muharremdir Arabda res-i sal Gurre-i şehri kamerdir hem hilâl Za muharrem ba safer ha'dır âd Dü rebia ve o elifdir dü cemad Ba receb şaban dal ha ramazan Za'yı şevval ka'de elf cim hicce dân Heşt harf oldu ehec zedbud heman Her biridiry bir sene hâkim olan Binyüzaltmışaltıya çün geldi sal Hâkim sal ol muharrem oldu dal Ertesi yıl hâkim-i saldır elif Devr-i daimdir hiç olmaz muhtelif Bilmek istersen hilal ne gündür ol Harini hâkimle cem et gurre bul Gurre-i şehr-i hilali hem tamam İki hafta günlerinde bul ümdam İbtida şemsin mekanın bulasın Ta buruc-u mâhı andan bilesin Bir derece gün gider her gün heman Ay gider onüç derece ol zaman Ay günü her gün oniki derece Çün geçer böyle hesap et her gece Pes şuhur-u rumdan bil şemse ay Kaç gece geçmiş hilal ol mahı say Ta ki malum ola andan cay-ı mah Maha ne burcun kaçıdır seyrgâh Anda iken meh ne iştir ihtiyar Kim ayın her burcda bir hükmü var Ya ayın geçmiş şebin tazif kıl Beş aded hem zam edib kaç oldu bil ol aded kaç kere beş olduysa say Kangı burc olmuş dahi bil şemse ay Şemsden başla beşer her burca ver Baştan azı sayma burc-u maha er Çün hamel burcunda hoş bulunsa ay Her işi bede' etmeği sen yahşi say Gelse bur-u sevre tezvic ve nikâh Kıl ticaret hem bina hayr ve salah Gelse meh cevzâya kat eyle siyab İlm oku hem al akar ve al devvab Seretana hoştur irsal-i haber Şurb-i müshil yahşidiry nakl ve sefer Meh esedde arz-ı hâcet yahşidir Zür' ve tamir ve hacamat yahşidir Sünbüle burcunda olsa key cedîd Sohbet-i nisvan münasib al abîd Gelse meh mizana kıl bey' ve şira Eyle sohbet dinle lehan iç deva Burc-u akrebde gerek tuhr ve ifaf Uzlet ve semt ve firag ve itikâf Kıl hacamat gelse burc-u kavse ay Lebs ve istihmam ve halkı yahşi say Gelse burc-u cedîye kıl sayd ve şikâr Hufr âbar ve ziraat eyle kâr Gele burc-u delve hoştur kevb Vaz'-ı bünyad duhul-ü belde hûb Huta gelse eyle deryada sefer Ahd ve şirkettir ticaret-u muteber Binyüz altmışaltı tarihinde tam Buldu yüz beyt içre takvim ihtitam Hakkı ettin ihtiyârâtı beyan Hakka her halde tevekkül kıl heman Alem,i ecsâmı çün buldun hayal Alem-i ervaha gel hoş bunda kal. Tehlikelerden emin eden Allah'ın ismiyle ayın ihtiyarlarına başladık. Hamd Allah için, çok salat ve çok selam Resule, aline ve ashabına olsun sürekli Ehl-i heyet astronomlar. Kavl Söz. Çâr Dört. Kürrat Küreler. Besal Soğan. Esgal Ağırlık. Muhit Kuşatıcı. Fevk Üst . Sâmin Sekizinci. Si- ise Altı sevabit Sabitler. Çarh Felek. Şems Güneş. Azer Mart. Eyyar Mayıs. Tabah-ı hâr Ağustos. Harif Sonbahar. Dü İki. Near Gündüz. Hamel Koç. Sevr Boğa. Cevza İkizler. Seretan Yengeç. Esed Arslan. Sünbüle Başak. Mizan Terazi. Gavs Yay. Cedî Oğlak. Delv Kova. Hut Balık. Fasl- ı rebi' İlkbahar. Aşır Ounncu. Leyl Gece. Sayf Yaz. Fasl,ı harif Sonbahar. Fasl-ı şita Kış. Şeb Gece. Sal Yıl. Râbi Dördüncü. Şuhur Aylar. Tedahül Geçme. Tarh Çıkarma. Gurre Ayın ilk on günü. Yevm-i ahad Pazartesi. Res-i sal Sene başı. Cay Yer. Mah Ay. Bede' Başlama. Siyab Elbise. Devvab Hayvan. İrsal Gönderme. Şürb İçeki. Zür' Ziraat. Nisvan Kadınlar. Bey' ve şira Alış-veriş. Samt Susma. Lebs Giyim. İstihmam Hamam. Sayd Av. Şikâr Avlanma. hufr âbâr Kuyular kazmak. Vaz'-ı bünyad Binalar yapmak. Duhul Girmek. Üçüncü Madde Yedi gezegenin birbirine nispetle benzerliklerine ve yeryüzünde âfâk itibariyle tesir saatlerini bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ibret alanlar ve hayret edenler demişlerdir ki Bu âlem, misli görülmemiş ne şaşırtıcı bir icattır! Bu felekler ne garib sanat ve hikmettir! Bu cihanı tanzim, ne nihayetsiz kudret ve azamettir. Hakim ve yaratıcı her şeyden münezzehtir. Bu yıldızları ve felekleri, bu görüntü ve tertip üzere yaratan Allah Taâlâ'ya nice yüzbin kenre hamd ve senalar olsun ki, bizlere lütuf ve inayet edip, güneşi gezegenler ortasına koymuştur ki, yeryüzüne itidal üzere hayat bahş eder. Eğer güneş, bu tesiriyle, ay feleğinde olsaydı, sıcaklığının şiddetinden yeryüzü yanardı. Eğer burçlar feleğinde olsaydı, soğuğun şiddetiyle tabiatlar bozulurdu. Şu halde yedi gezegen ortasında cihan sultanı ve öteki gezegenler ona asker ve yardımcı olmuştur. Ay vezir, utarip kâtip, zühre sâzende, merih asker, müşteri kadı, zühal hazinedâr benzeridirler. Burada bulunan samanyoluna, Kâbe yolu derler. Araplar Gök kandili, yıldızlar anası ve Acemler Kehkeşan derler. Bunun hakikati, burçlar geleğinde anlatılan altıncı değerin en küçüklerinden olan sabit yıldızlardır. Bunlar, birbirine yakın olduklarından, birbirine temas edip, beyaz bulutlar gibi görünmüştür. Lakin bu yolun, gece evvelinde bir başı güneyde, bir başı kuzeyde bulunup; gece yarısında güney başı batıya ve kuzey başı doğuya varıp; gecenin sonunda batı başı kuzey ve doğu başı güney olup, bize nispetle değirmen gibi dönmesinin hakikatinde akıllar hayrette kalmıştır. Gerçi bu konuda çok şey söylenmiştir. Mülkünde olanların hakikatlerini Allah daha iyi bilir. Fakat yedi gezegen yıldızın, yeryüzünde, ufuklarda, saat be saat nöbete olan tesir saatlerini, bu tarihten önce tabir ve beyan eylediğimiz Türkçe manzume, bu makama münasip görülüp yazılmıştır. NAZM Hüda'ya şükür kim halk etti bunca encüm ve eflak Salat ol dostuna olsun ki şanında demiş "lavlak" Ve bade Hakkı der lim-i felek sırrın ayan ettim Otuz beyt içre nahs ve sa'd sââtı beyan ettim İki âlemde bir bildim müessir zât-ı Mevlayı Veli rabt eylemiş esbaba ednâyı hem a'lâyı Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattir Ne kevkeb hükm eder ol dem nehûset ya saadettir Yedi gece yedi gün gün batıb doğduğu ân içre Yedi seyyareden bul kangı hâkimdir zaman içre Ki her gün haftadan her gece bir seyyarenindir kim O eb ol ruzun evvel saatinde hem odur hâkim Heman hıfz et yedi lafzını yedi gün ybil yedi kevkeb Edes biyr çahh deld hesi ve reh zühaldir hep Evail-i harf için hevvez olmuş hafta eyyamı Huruf-u sâniye şeb-i sâlise gün hâkimi nâmı Şeb-i pazar utarit ertesi müşteri talib Şeb-i se şebneye zühre zühal çarşamba şeş gâlip Hamîs akşamı şems ve cuma akşamında meh şâmil Şeb-i sebt oldu merih ol huruf-u sâniye kâmil Pazar şems ertesi meh salı merih erbaaya tîr Hamîse müşteri cumaya zühreye sebte keyyân-ı mîr Yedi lafz içre şeb hem ruz-u evâil saatinden al Yukarıdan yedi seyyareyi tertib ie say gel Zühalden müşteri merih ve şems ve zühreye hoş yet Utaritle kamerden geç bu tertib üzre hem devr et Birer saat hükümetle olur seyyareler kaim Gecedir oniki saat gündüz hem oniki daim Gece gündüz yirmidört olur ysaat ki sânîdir Değildir müstevî bunda murad ancak zamanîdir Zamanî ysaatin miktarı artar eksilir bile Adedle muhtellif olmaz şeb ve rûz tûl ve kasr ile Neharın kavsini hem onikiye kısmet kıl Bu saatin iri daim ona nısf-ı südüsdür bil Şeb ve rûz tûl ve kasr ile kıyas et saati böyle Tulu ve hem gurubun geçmişin bul hoş hesab eyle Geçen saati bul zulemden ya rubu öğren ya üstürlab Gaymde yapma saati bu saatten zamanı ya Zamanî saati beraber yedi seyyareye ver gil Ne kevkeb olduğu vakte gelirse hâkim anı bil Zühaldir nahs-ı ekber saati hem ağır olurmuş Mekânı çarh-ı sâbidir bina yap başlama hiç iş Mübarek müşteridir su'd-u ekber saatin hoş bil Nakl ü bey' ve şira tezvic edip her şuğula ol mail Cihan-ı merihe mahkum oluğu ysaat hiç iş etme Çün oldur nahs-ı asgar pes kan aldır kimseye gitme Mübarek şems hükmünde taleb kıl cümle yârânı Mekanı çarh-ı râbidir ziyaret eyle sultanı Çün zühre su'd-u asgardır o saat ictima eyle Müferreh sohbet et hoş söz güzel savt istima eyle Utarit müntezicdir ol zaman yaz nüsha hem mektub Kitab oku okut nakş et hesab etek olur mergub Kamer su'd oldu bu gökte o saatte sefer hoştur Ticaret şirket ve irsal-i mektub ve haber hoştur Yedi seyare ahkâmı bu tertib üzere kanundur Gel ey Hakkı bil ol Hak'kı ki cümle hükm anındır Kamu nahsi kau su'du kamu şerri kamu hayrı Hep edib eyleyen Hak'dır bir anı bil unut gayri Ko üç mevlidi dört ümmü yedi âbâî ne tâkı Kamusu hâlik ve fâni hüve'l-hayyü hüve'l-bakî Hüda'ya şükür ki bunca yıldızlar ve felekler yarattı. Salat o peygambere olsun ki, şanında "Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" demiş. Sonra Hakkı, felek ilminin ırrını açıkladım, dery. Otuz eyt içre uğursuz ve kutlu saatlerini açıkladım. İki âlemde Mevla'nın zatını müessir bildim. Evet, alçağı ve yükseği sebeblere bağlamış. Eğer olduğun saat ne saattir bilmek dilersen, o dem ne yıldız hükmeder, uğursuz ya saadettir? Yedi gece yedi gün batıp doğduğu an içre, yedi gezegenden bil hangisi hâkimdir zaman içre. Haftadan her gün bir gezegenindir ki, o gece ve güdüzün ilk saatinde odur hâkim. Hemen ezberle yedi lafzını, yedi gün bil yedi yıldız. pazar gecesi utarid, ertesi güne müşteri talip. Salı gecesine zühre, çarşamba zühal galip. Perşembe akşamı güneş, cuma akşamında da ay. Cumartesi gecesi merih. Pazar güneş, ertesi ay, salı merih, çarşamba utarit, perşembe müşteri, cuma zühre, cumartesi zühal. Yed ilafz içre günün ilk saatlerini al. Yukarıdan yedi gezegeni tertip ile say. Zühalden müşeri, merih ve güneş ve zühreye gel. Utaritle aydan geç. Bu tertip üzere devr et. Birer saat hükümetle gezegenler kaim olur. Gece oniki saat, gündüz de daiim oniki saat. Gece ve gündüz yirmidör olur. Bunda eşitleme yesas değil, zaman esastır. Zaman saatinin miktarı da artar eksilir. Sayıyla muhtelif olmaz gece ve gündüz. Uzatma ve kısaltma ile günün yayını da onikiye böl. Bu saatin her biri ona altıda birin yarısıdır bil. Gece ve gündüz uzama ve kısaltma ile kıyas et saati böyle. Doğuş ve her batışın geçmişini ubl hoş hesap eyle. Geçen saati bul karanlıktan ya rubu öğren ya üstürlab. Gaymde yapma saati bu saatten zamanı yap. Zamanî saatle birlik yedi gezegene var gil. Hangi yıldız, olduğun vakte gelirse hâkim onu bil. Zühaldir başlama hiç iş. Mübarek müşteridir büyük saadet, saatini hoş bul. Nakl, alış-veriş ve nikah edip, her şuğula meyyal ol. Cihan, merihe mahkum olduğu saat, hiç iş etme. Çünkü küçük uğursuz odur. Şu halde ka aldır, kimseye gitme. Mübarek güneş hükmünde iste bütün dostları. Yeri dördüncü felektir, sultanı ziyaret eyle. Zühre küçük saadettir, o saat topla, sohbet et, hoş söz, güzel ses dinle. Utarit, mümtezictir, o zaman nüsha ve mektup yaz. Kitap oku, okut, nakş et, hesap etmek rağbet olunur. ay saadet oldu bu gökte, o saatte sefer hoştur. Ticaret, şirket, mektup ve haber gönderme hoştur. Yedi gezegen hükümleri bu tertip üzere kanundur. Gel ey Hakkı, bil o Hak'kı ki bütün hükm onundur. Kamu uğursuzu, kamu saadeti, kamu şerri, kamu hayrı hep edip eyleyen Hak'tır. Bir onu bil, gayriyi unut. Üç bileşiği, dört anayı, yedi babaları bırak. Hepsi yaratık ve geçici. Yalnız Allah diri ve bâkidir. Dördüncü Madde Feleklerin sayılarını, seslerini, nağmelerini, merkezlerinin hareketleriyle meydana gelen itibarî daireleri bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar ve astronomlar sözbirliğiyle demişlerdir ki Feleklerin sayısı, yazıldığı üzere; yirmidörttür ki büyük felek, sabitler feleği, üç yükseğin üçer felekleri, güneşin iki feleği, zührenin üç feleği, utaridin ve ayın dörder feleği... bu yirmidört felek, birbirini kuşatıcı ve birbirine teğet bulunup, hareketleri muhtelif olduğundan, her bir felek başka bir yerden, canfezâ nağmelerle tesbih ve tehlil edip, sürekli Yaratıcı'nın aşkıyle raks ve deveran ederler. Feleklerin bu hallerini, rasatçılar âletlerle gözetleyerek işitip temaşa edip, nice esrarına vâkıf olmuşlardır. Feleklerin seslerini ve nağmelerini perdeleriyle zab edip; üst ve lat makamları itibariyle ybirbirine karıştırıp, ruhlar için nice in türlü macun ve lezzetli şerbetler yapmışlardır. Her bir canfeza makamı, nice derde deva ve nice hastalığa şifa ve nice tab'a safa ve nice kalbe cila ve nice ruha gıda bulmuşlardır. Bu ilmi Ruhanî tıb, ruhanî geometri, ruhanî kuvvet ve musikî bilgisi diye isimlendirmişlerdir. NAZM Musiki hikmete dair fendir Bilene bilmeyene ruşendir Nice esrarı var idrak edecek Pür gelir sinelieri çak edecek İtibarat ve tekâsim ve füsul İtiyazat-ı makamat ve usul Perde ve peşrev ve savt u amel Kâr ü nakş ü şa'b ü kavl ü gazel Her biri hikmet ile memludur Can riyazın suvarır bir sudur Nağme-i yabis ve hâr ve bârid Çeşme-i mahz-ı hikemden vârid Her biri bir maraza nâfidir Zıddını her birisi dâfidir Zîr ve belâsı hevadıry amma Dair olur mu havaız dünya Hikmeti canda revân muzmardır Anlamaz lütfunu ol kim kördür Böylece zevkin eder ehl-i reşad Eylesin zevkini Allah ziyad Verir insana hayat-ı tâze Nağme-i bülbül hoş avâze Guş kıl nağmesini mürgânın İktiza eyler ise insanın Nağme-i şuh hoş âheng-i beşer Hâh nâ hâh eder insana eser Nağme bir mantık-ı ruhanidir Nağmenin lezzeti vicdanidir Canfezâdır nefs-i insanî Dilrübadır niğam-ı ruhanî Eğer hakikiatle olursan sâmi Olmaz evkat-ı hayatın zâyi Musiki, hikmete dair ilimdir; bilene, bilmeyene aydınlıktır. İdrak edecek nice sırları var. Sineleri çak edecek pür gelir. İtibarlar, fasıllar ve taksimler, makamların imtiyazları ve usul, perde ve peşrev, ses ve amel, iş ve nakş, topluluk, söz ve gazel her biri hikmet ile doludur. Can riyazeini suvarır bir sudur; kuru, sıcak ve soğuk nağme salt hikmet çeşmesinden vârittir. Her biri hastalığa faydalıdır. Zıddını her birisi defedicidir. Alt ve üstü havadır ama, havasız dünya döner mi? Hikmeti, canda akan muzmardır. Kör olan lütfunu anlamaz. Böylece reşat olanlar zevkini eder. allah zevkini artırsın. İnsana taze hayat verir, bülbül nağmesi ve hoş âvâze. Kuşların nağmesini dinle. İktiza eyler ise insanın şuh nağmesi, insanın hoş ahengi ister istemez eder insana eser. nağme, ruhanî bir mantıktır. Nağmenin lezzeti vicdanîdir. insan nefesi canfezâdır. Ruhanî nağme, dilrübadır. Eğer hakikatle dinleyici olursan, hayatının zamanları zâyi olmaz. Feleklerin çizdiği dairelerin açıklanması budur ki Gezegenlerin feleklerinin içlerinde, noktaların dönüşüyle çizilen dairelerden iryisi, o dairedir ki; güneşin merkezinin hareketinden merkez dışı feleğin çevresi üzerinde çizilmiştir. Döndürücünün merkezinin hareketlerinden, taşıyıcı feleklerin çevreleri üzerinde çizilen dairelerdir. Yıldızların merkezlerinin hareketinden, döndürücü feleklerin çevreleri üzerinde çizilen dairelerdir ve bu daireler, hangi felekte çizilmişse, o feleğin ismiyle isimlendirilmiştir. Mesela, güneşin merkezinin hareketinden, merkez dışı felekleri üzerinde çizilen daireye Merkez dışı felek denilir. Diğerleri buna kıyas olunur. Taşıyıcı felekler nâmiyle lakaplanan beşdaire ve ayın eğilimli feleğinin kuşağı... Bu altı daire âlemi keser farz olunsalar, mümessil feleklerin ve burçlar feleğini ve büyük feleğin yüzeylerinde oluşan daireler, burçlar feleğinden eğilimli oldukları için, onlara Eğilimli felekler derler. Bu dairelerin isimlendirildiği felekler, yukarıda açıklandığı üzere, âlemin kutbundan ve burçların kutbundan gayri kutuplar üzerinde hareket ettiklerinden, bu çizilen daireler dahi burçlar feleğinden eğilimlidirler. Şu halde, mümessillerin yüzeyleri üzerinde kesişirler. Bu noktalar, yukarıda belirtilen tepeler ve eteklerdir. İşte feleklerin suretleri ve daireleri bunlardır. Beşinci Madde Yedi gezegen yıldızın ve dört keyfiyetin tesirlerinin başlangıçlarını bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, kelamcılar demişlerdir ki O müneccimler ve tabiatçılar ki, Yaratıcı olan Allah'ı tanımaktan mahrum olmuşlardır. Onların bütün işleri, yıldızlara ve tabiatlara dayanıp, dalalette kalmışlardır. Bunların misali o iki karıncadır ki, bir kâğıt üzerinde yürürken bir nakş ortaya çıkar. O anda karıncanın biri şâd olup, der ki "İşlerin hakikatinin kalemden vücuda geldiğine muttali oldum." Bu karınca, en son derecede olan tabiatçı gibidir ki, bütün tasarrufları, sıcaklığa, soğukluğa, rutubete ve kuruluğa havale etmiştir. Karıncanın öbürü dahi dikkatle bakıp, görür ki; kalemin hareketi kendisinden değildir. O, parmakların iradesiyle olmuştur. O zaman sevinip, önceki karıncaya der ki "Sen galat etmişsin ve durumun hakikatini idrakten ırak gitmişsin. Zira ki, işlerin oluşu kalemden değildir. Belki bütün tasarruflar parmaklardandır. Kalem ise parmaklar arasında mecbur ve boyun eğmiştir." Bu karınca ise, o müneccim misalidir ki; işlerin tasarruflarının tümünü yıldızlara isnat yetmiştir. Bilmez ki, kendi dahi bilmeyip hataya gitmiştir. Zira ki, yıldızlar meleklerin elinde mecbur ve çaresizdir. Meleklerse, Hak Taâlâ'nın emrine itaatkâr ve boyun eğicidir. Hepsi onun iradesiyle sâkin ve hareketlidir. Biçare tabiatçı ki, tasarrufu tabiatlara isnat eylemiştir; o, sözü gerçek söylemiştir. Zira ki, tabiatların tasarrufta katkısı vardır. Eğer katkısı olmasaydı tab ilmi bâtı olup, hastalıkların ilâçları gereksiz ve âtıl olurdu. Halbuki insan anatomisi meşrudu ki, onu öğrenmeye izinliyiz. Şu halde o tabiatçının hatası ancak budur ki, görüşü zayıf olup, topal eşek misali o menzilde yatmıştır da orasını bilmemiştir. Tabiatçı dahi hak Taâlâ'nın yed-u kudretindedir ve tasarrufları onun tesiriyledir. Biçare müneccim de demiştir ki Güneş bir yıldızdır ki, âlemde sıcaklık onunladır. Işık onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar bulunmazdı. Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin lezzeti onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar bulunmazdı. Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin lezzeti onunladır. Gecenin nuru onunladır. Eğe ay olmasa idi çiçeklerde ve meyvelerde tabii kokular, şaşırtıcı renkler ve lezzetler bulunmazdı. Hafta, ay ve sene fark olunmazdı. Güneş, sıcak ve kurudur; ay soğuk ve rutubetlidir Şu halde yıldızlar bu keyfiyetleriyle nitelik âlemde mutasarrıftır. Müneccim bu sözlerinde sâdıktır. ancak şunda yalancıdır ki, işleri yıldızlara isnat etmiştir. Yıldızlar ise, Hak'kın emriyle bu tasarruflara yetmiştir. müneccim bunu idrak etmemiştir ki, bütün eşyada mutasarrıf ve müessir ancak Hak Taâlâ'dır. Müneccimle tabiatçının ihtilâfları, o iki köre benzer ki; biri filin hortumunu ve biri ayağını tutmuştur. Biri der ki Fil, bir oluk gibi nesnedir. Öbürü der ki Fil, bir direk gibi nesnedir. Her biri, kendi tuttuğu uzvun vasfında doğru söylemektedir. Lâkin filin bir uzvuna tamam fil budur, dediklerinde hata etmişlerdir. Yıldızların ve tabiatların tesir ve tasarrufta katkıları vardır. Lâkin tesir ve tasarruf, onlara münhasır ve mahsus değildir, belki yıldızlar ve tabiatlar, Yaratıcı ve Hakim olan Allah'ın, âletler misali hizmetçileridir. Mesela bir padişah, bir büyük saray bina edip, onda kendi veziri için bir özel örş hazırlasa ve o köşkü etrafında bir avlu peyda edip, onda oniki hücre bina eylese ve her bir hücrede bir nâib nasb eylese; ta ki vezir-i âzam, içeriden her ne buyurursa onun emrini taşraya tebliğ edeler. O hücrelerin kapıları üzerinde yedi atlı nakib yani beyler tayin eylese, ta ki hizmette hazır olalar. Padişahtan vezire ve ondan nâiblere ve onlardan nakiblere ârit olan emir ve hükümleri taşrada icra kılalar. Taşrada da dört yaya zâbit koysa, ta ki ellerinde kementler tutup, padişahın emriyle bazı insanları bağlayıp, dergâha getireler. Bazısını dahi derghahdan reddedip, süreler. İmdi, bu misalimizde padişahtan murat, âlemlerin rabbi olan Allah'dır. Büyük saray arş-ı azamdır. Vezir-i azam ilk akıldır. Köşk kürsüdür ki, vezir-i azamın makamıdır. Avlu sekizinci felektir ki, oniki burcunda oniki melek vardır. Atlı nakibler yedi gezegendir ki, onlar gece- gündüz o burçların kapılarını dolaşıp hizmet ederler Yaya zâbitler dört unsurdur ki, kendi vatanlarından hareket etmezler. Sıcaklık, soğukluk, rutubet, kuruluk ört kement benzeridir ki, ateş, hava, su ve toprağın ellerindedir. Bir kimsenin durumu değişikliğe uğrasa, üzüntü ve gam istilasıyla şaşırıp kalsa ve dünyadan yüz çevirip, el çekmek zamanı gelse; onu hakkına tabib der ki Buna sevda hastalığı üstün gelmiştir, malihülya illetini bulmuştur. Bunu etimon şerbeti ile ilaçlamak lazımdır. Tabiatçı dahi der ki Bunun hastalığı, tabiatına kuruluk üstün geldiğindendir ki dimağı üzere istila etmiştir. Tabiatının kuruluğuna sebeb kış havasıdır. Bahar gelip, rutubet havası üstün olmadıkça buna ilaç olmaz. Müneccim de der ki Buna, sevda ârız olmuştur. Sevda ise utarid ile merih arasında kötü bezerlik oluşmasından meydana gelir. Utaride iki kutlunun yaklaşmasıyle üçlenme erişmedikçe bunun hali iyiye gitmez. Halbuki bunların hepsi sözlerinde doğrudur. Zira ki, her biri aklı erdiği kadar söylemiştir. Neylesinler ki, cüzî akılla aslına ermemişlerdir. Ama hakikatte onun aslı budur ki Kaçan bir kimseye saadet ikbal edip, Hak Taâlâ ona hidayet etmek murat eylese, o kimseye iki kuvvetli nakib havale eder ki, uturidle merihtir. Onlar dahi unsurlarla yaya olan zâbitlerle emrederler ki Kuruluk kemendii o kimsenin boynuna takıp, kuruluğu başına ve dimağına havale ederle. Onu dünya lezzetinden yü çevirtip, hüzün ve gam kamçısıyle sevk edip, irade yularıyla Hak'ın huzuruna yedeler. Bu hakikati bu şekilde idrak, ne tıp ilmiyle ve ne tabiî hikmetle ve ne yıldızların hükümleriyle hâsıl olur. Belki Nübüvvet ilmiyle ortaya çıkar ki, her şeyi kuşatan ezelî ve ebedî padişahı bilmiş ola. Zira ki, Hak Taala kendi sevdiği kullarını, kâh mihnet ve bela ile ve kâh sevda hastalığıyle cenab-ı izzetine davet eder ki "Ey benim kullarım! Sizin bela ve mihnet sandığınız, benim lutuf ve sevgimin kemendidir ki, huzurumda muhterem olan kullarımı onunla kendi rıza ve cennetime ve huzur-u izzetime davet ve cezb ederim." Nitekim haberde "Muhakkak ki bela, önce peygamberlere, sonra velilere, sonra benzerlerine, benzerlerine... vekil olur," diye vârid olmuştur. Astronominin hikmetlerinden bu miktarca açıklamayla irfana vesile olan fikretme ve düşünme, cihanın yaratıcısının sanatlarını öğrenme kolaylaşıp; yüce isteğimiz olan Mevla'yı tanıma hâsıl olmuştur. Şimdi bir miktar dahi unsurların ve bileşiklerin durumlarını açıklayıp, yapılarında oluşum ve bozuşum olanların esrarını a açıklamak uygun görülmüştür. Ta ki mütalaa eden akıl sahiplerine ibret verici olup, sürur ve huzur ile gönülleri dolup, lisanlarının virdi Mevla'nın tesbihi ola. Melekûtun ve mülkün sahibi Allah münezzehtir. Mabutların meliki münezzehtir. Mevcutların belli ki münezzehtir. Kuddüs, sübbuh, ölümsüz ve uykusuz olan diri melik münezzehtir. Ey Rabbimiz, meleklerin ve ruhların rabi. Celle celalihi ve amme nevalihi!.
erzurumlu ibrahim hakkı marifetname burçların özellikleri