Şamandıramerkezleri ve kaplıcalar, tüm dünyadaki duyusal yoksunluk tanklarında şamandıra terapisi sunmaktadır. Araştırmalar, yüzdürme tanklarının ağrıyı azaltmaya, kaygıyı azaltmaya ve mutluluğu arttırmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir. Duyusal bir yoksunluk tankında bir saatliğine yüzmek için bir randevu aldığınızda ne olacağını öğrenin.
Şema terapi eğitimi alan uzmanlar tarafından uygulanan modelin özü; birden fazla psikoterapi modelinin bir araya getirilmesidir. Yani terapi seansları boyunca bütüncül şekilde gelişim ve psikoterapi teknikleri iç içe uygulanır. Bunlar arasında bilişsel, davranışsal, psikodinamik ve Gestalt terapi gibi pek çok farklı yöntem
Bukomplikasyonlar, alkol bagimliligini erken tedavi etmenin önemini ortaya koymaktadir. Bagimlilikla ilgili neredeyse tüm riskler, basarili ve uzun vadeli bir tedavi süreci ile önlenebilir. Alkol Bağımlılığı Nasıl Tedavi Edilir? Alkol bagimliligini tedavi etmek karmasik ve zor bir süreç olabilir.
Duygusalyoksunluk şeması, insanların sahip olduklarını fark etmemelerine rağmen, terapistlerin en çok karşılaştıkları şemadır. Bu şemaya sahip insanlar terapiye çoğunlukla yalnızlık, acı ve üzüntü duygularıyla gelirler; ancak çoğunlukla bu duyguların nedenine dair net fikir taşımazlar.
Kronikalkolizm belirtileri bir kişinin davranış ve görünümüyle kolayca fark edilebilir. Atilizm, vücut ve yüzdeki belirgin semptomlarla kendini gösterir. Deri kuru ve buruşuk, kollar ve bacaklar şişmiş damarlarla kesilmiş. Gözler kılcal bir ızgara ile kaplı ve çürüklerle çevrili gözler.
cash. Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Duygudurum Bozukluğu Nedir? Duygudurum bozukluğu nedir sorusunu yanıtlamadan önce, duyguların nasıl oluştuğu konusunda bilgi edinelim. Her birey yaşamda mutsuzluk yaratacak bir olay karşısında üzüntü, keder ve endişe hisseder. Birey hissettiği duyguları içinde tutabilir, davranışlarıyla, sözleriyle dışındaki dünyaya yansıtabilir; bu doğal bir durumdur. Veya ona mutluluk veren bir olay karşısında sevinç, neşe, coşku, heyecan hissedecek, ya bu duygularını içinde tutacak ya da davranışlarıyla ve sözleriyle dış dünyaya yansıtacaktır. Bu normal durum ne zaman patalojik olarak kabul edilmelidir ? Yaşamda karşılaşılan olaylara verilen tepkiler kişiden kişiye, topluma, kültüre, sosyal statüye, kişinin içinde olduğu zaman dilimine göre değişecektir. Özetle bir olay karşısında, kişinin o olaya yüklediği anlam, kişiden kişiye göre değişir. Nedeni bilişsel değerlendirmenin kişiden kişiye farklı oluşundandır. Bilişsel değerlendirme, yani bir olaya birey tarafından yüklenen anlam, şöyle belirlenir Kişinin genetik yapısı esnekliği, hoşgörüsü ve katılığı + yetiştiği aile içindeki anne baba öğretileri + kardeş ilişkileri + büyükbaba büyükanne arketipleri uzak geçmişten getirilen gelenek ve görenekler + yetiştiği sosyal çevre, kültür, okuduğu okullar, öğretmenlerin aktardıkları ve arkadaşlar. Bir örnek verirsek; OLAY Bir adam parkta yürürken yanındaki tartıştığı arkadaşına tokat atıyor. Bu olayı 7 kişinin gördüğünü varsayalım ve bu 7 kişinin tek tek olaya yüklediği anlamlara bakalım. 1. KİŞİ İNANÇ Kimse kimsenin canını yakmamalıdır. DÜŞÜNCE Şimdi bu adama gösteririm. DAVRANIŞ Fiziksel ve sözsel saldırı. DUYGU Öfke. 2. KİŞİ İNANÇ Kötü insanlar cezalandırılmalıdır. Tokadı haketmiştir. DÜŞÜNCE Tokadı yediğine göre kötü biridir. DAVRANIŞ Gülümseme. DUYGU Tatmin duygusu. 3. KİŞİ İNANÇ Bu adam tehlikeli. DÜŞÜNCE Ya bana da vurursa ? Buradan gideyim. DAVRANIŞ Kaçma. DUYGU Korku. 4. KİŞİ İNANÇ Bu adam tehlikeli. DÜŞÜNCE Buradan gitmeliyim ama ya etrafdakiler “Bu ne korkak birisi“ derlerse ? DAVRANIŞ Duraklama. DUYGU Korku, kaygı. 5. KİŞİ İNANÇ Yaşamda şiddetle karşılaşmak da var. DÜŞÜNCE Ben ne dayak yiyen insanlar gördüm. DAVRANIŞ Davranış yok. DUYGU Umursamazlık. 6. KİŞİ İNANÇ Bu adamın tokat yemesi ve küçük düşmesi ne feci. DÜŞÜNCE Ya benimde başıma gelirse ? DAVRANIŞ Duraklama. DUYGU Üzüntü. 7. KİŞİ İNANÇ İnsanların birbirlerine böyle davranmalarına karşıyım. DÜŞÜNCE Bu adam bir tokat daha yemeden ona yardım etsem mi ? DAVRANIŞ Tedbirli davranma. DUYGU Tedirginlik. Örneğimizde görüldüğü gibi, bir olay karşısındaki duygu, düşünce ve davranışlarımız, inanç kalıplarımızdaki formülasyona göre belirlenmektedir. Tüm bu bilgilerin ışığında neyin normal, neyin normal olmayan patalojik duygu, düşünce ve davranış olduğunu söylemek zordur. Aynı stres verici olayı yaşayanlardan bir kişi örneğin işten çıkarma depresyona girebiliyorken, diğer bir kişi “İyi oldu. Bu iş bana hiç uygun değildi“ diye düşünebilirler. 17 Ağustos depremini yaşadığımızda bazı insanlar çok korkup, parklar ve arabalarda sabahlarken, bazı insanlar “Birşey olmaz“ inancı ile evlerinde kalmışlardır. Hangi davranışın normal olduğunu söyleyemeyiz. Bu durumda normal ve normal olmayan davranışı ya da tüm psikolojik ve psikiyatrik bozukluklar için normal olmayan patolojiklik sınırın tanımı olarak şöyle bir ölçüt kullanabiliriz İş, aile ve sosyal yaşamı bozuyor olması. Yeni psikolojik akımlar bu görüşü benimsemişlerdir. Örneğin alkol kullanımı miktarını ölçmeden iş, aile ve sosyal yaşamı ve bireyin kendisine bakımını bozuyorsa, patalojik değilse, normal sosyal içki olarak kabul edilmektedir. Birey yaşam olaylarında, bir uçta çöküntü, diğer uçta manik davranış olarak tanımlanan, aşırı neşe, aşırı herşeye gücü yeterlilik infantil omnipotance, uçuşma abartılı duygularla kendini ortaya koyma davranışları arasında dalgalanmalar yaşayabilir. Bireyin bireysel bakımı, aile, iş ve sosyal yaşamı olumsuz olarak etkilenmiyorsa, durum normal olarak kabul edilmektedir. Bazıları istatistiksel normları normal kabul ederler. Yani “Bir toplumun ortalama çizgisine uyanlar normaldir“ şeklinde tanımlamalar yapılagelmiştir. Bu durumda birbiriyle anlaşamayan bir çift, toplumun normal çizgisi boşanmaya karşıysa boşanmamalı mıdır ? Toplumun ortalama çizgisi normaldir diye bir tanımlama olamaz. Normal ve sağlıklı davranışların ölçütü bu nedenle bireyin kendisi olmalıdır. Bireyin kendi normali, yani “ben normal mi davranıyorum ?“ sorusunu kendine sorduğu noktada, o zamana dek olan duygu, düşünce ve davranışlarında bir sapma varsa ve bu sapmadan bir mutsuzluk, hoşnut olmama söz konusu ise, pataloji aramanın başlangıç noktası olarak buradan hareket edilebilir. Bu sapma bireyin kişisel bakımını, aile, iş ve sosyal yaşamını bozdu ise, birey bu durumdan şikayet edeceği bir noktaya ilerlemişse ve şiddeti, süresi, niteliği bir hastalık tanımına doğru gidiyorsa, patalojik ve normal olmayan durum olarak kabul edilebilir. Duygudurum Bozukluğu’na geri dönersek, bireyin olaylar karşısında kendini hissettiği duygu durumu, aşırı kedere, çöküntüye, karamsarlık, zevk ve ilgi yitimi, suçluluk duyma, intihar eğilimi, durgunluk, suskunluk gibi depresyona kaymaya veya aşırı neşe, hareket, enerji, coşku ve konuşma artısı gibi maniye kaymışsa, ve bu iki uç arasında birey gidip geliyor ve patolojik bir durum, bir hastalık oluşuyorsa, bu duruma “Duygudurum Bozuklukları“ adı verilir. Bazen bedensel, organik, fizyolojik bir hastalığa bağlı olarak oluşabildiği gibi Tiroid , bazen organik bir belirti olmaksızın psikiyatrik ve psikolojik bir nedene bağlı olarak da ortaya çıkabilir. DSM 4 Duygudurum Bozukluklarını 1- Depresif Bozukluklar 2- İki Uçlu Bozukluklar Mani - Depresyon 3- Diğer Duygudurum Bozuklukları şeklinde üçe ayırmıştır. 1- DEPRESİF BOZUKLUKLAR DSM 4 Depresif Bozuklukları Majör Büyük Depresif Bozukluk Distimik Bozukluk Başka Türlü Adlandırılamayan Depresif Bozukluk, olarak MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK Toplumumuzda % 10 – 25 arası kadınlarda, % 5 – 15 arası erkeklerde görülür. Biyolojik olarak “Serotonin“ isimli hormonun eksikliğinin bireyde depresyona zemin hazırladığı bulunmuştur. Psikososyal etkenler arasında 10 – 11 yaşından önce anne ve babayı kaybetme, yaşamda partner kaybı en önemli etkenler arasında sayılır. Psikanalitik kuram yetişkin yaşamda , kayıp veya kayıp tehditleri, sevgisiz kalma, ilgiden yoksunluk gibi durumların depresyonu oluşturduğunu açıklar. Nesne ilişkileri kuramı, depresyonun , bebeğin her ihtiyacına cevap veren ve bebeğin iyi anne olarak gördüğü anne imajı iyi nesne ile, bebeğin her ihtiyacına anında cevap veremeyen, engelleyen ve bebeğin kötü anne olarak gördüğü kötü nesne imajlarını bir bütün, tek bir anne, bütün nesne olarak birleştirip bütünleyemediği için oluştuğunu söylemiştir. Nesne İlişkileri Kuramcısı Melanie Klein, depresyon oluşumu, depresyona yatkınlıkla ilgili çalışmalar yapan ve yayınlayan ilk analisttir. Bebeğin onu sevip destekleyen, cevap veren iyi anne imajı ile, her istediğini yapmasını engelleyen, durduran kötü anne imajını birleştirip tutarlı bir biçimde sağlam “içselleşmiş iyi anne“ “Bütün nesne“ oluşturmasının yetişkin yaşamında depresyona uğramamasında önemli bir etken olduğu görüşünü ortaya koymuştur. Klein bireyin “infantil depresif durumu“ aşamayarak, yetişkinlikte depresif durum yaşadığı görüşündedir. Diğer bir görüş ise, depresyonla içe yönelmiş agresyonun sıkıntı, endişe, kaygı, irite durumla saldırganlık birikimi bir ilişkisi yoktur. Depresyon gerçeklikle, hayal edilenler arasındaki gerginlikten kaynaklanmaktadır. Bibring’e göre 1- Değerli ve sevilen biri olmak 2- Güçlü ve üstün olmak 3- Seven ve iyi biri olmak Bu alanlar bireyin kendisinden beklentilerinin olduğu alanlardır. Eğer bu alanlarda gerçek veya algı olarak birey kendini yeterli hissetmiyorsa, depresyon meydana gelebilir. Depresyonda kişi kendini güçsüz ve çaresiz hissederek, çözüm üretemez. Benlik saygısının düşmesi kişide depresyonu tetiklemektedir. KLİNİK ÖZELLİKLER Depresyonda kişinin daha önce zevk aldığı etkinliklerden zevk alamaması ve ilgi kaybı anahtar iki bulgudur. Değersiz hissetme, utanma, hüzünlü hal, melankolik bir tutumla oluşur. Herhangi bir üzülecek olay karşısında üzülmekten daha farklı hissediş biçimi vardır. Bazen kişi depresyonda olduğunun farkında olmayabilir. Yaşamdan geriye çekilme “Artık canım hiçbir şey yapmak istemiyor“ olarak tanımlanabilir. Gittikçe öz bakım, aile, okul veya iş yaşamında başarısızlığa neden oluşturacak istek ve enerji azlığı oluşmaya başlar. % 80 uyku sorunu vardır Bakınız Uyku Bozuklukları - İnsomnia . Gece sık sık uyanırlar, iştah azlığı veya artması, kilo alma veya verme, cinsel istek azalması, adet bozuklukları görülebilir. Anksiyete, sıkıntı, endişe, kaygı, panik ataklar, alkol alma, başağrıları, kabızlık ağrıları, sızılarla ortaya çıkan depresyonda bazen fiziksel ve organik bozukluklar aranabilir. Bazen “Maskeli Depresyon“ olarak tanımlanan, bireyin canının sıkkın, isteksiz, huzursuz, irite, seslere karşı duyarlılık kazanmış, kıpırtılı bir hal içinde günlük sorumluluklarını yerine getirdiği görülebilir. Daha çok sosyal yaşamdan kaçınmak için kendi mantığına göre geçerli nedenler bulur ve etkinliklere katılmaz. Bu daha sinsi bir ilerleyiştir. 1999 Trabzon Psikiyatri Kongresi’nde her 4 kişiden birinin depresyon geçirdiği açıklanmıştır – Editör – Bakınız Depresyon Depresyondaki kişilerin % 10 – 15’i intihar girişiminde bulunabilir. Genelde düzelmeye başladıkları bir noktada yeterli güce sahip olarak intiharla ilgili tasarılar yapıp uygulamaya geçebilecekleri dikkate alınmalıdır. Erkekler depresyonda kadınlara göre 2 kat daha fazla, ağlayamadıklarından yakınırlar. Bu durumda kendine yönelik öfke bir organda belirti verebilir mide ağrısı, baş ağrısı, sızılar Majör Depresif Bozuklukta görülen belirtiler, en sık görülen belirtilerdir. 1- İlgi kaybı. 2- Enerji kaybı – Bitkin ve yorgun hissetme, libido azalması. 3- Uyku Bozukluğu Az ya da çok uyuma, sık sık uyanarak tuvalete gitme. 4- Yemek yeme alışkanlığının değişmesi. 5- Bedensel ağrılar, sızılar Organik bir bulgu olmaksızın. 6- Konuşmada, hareketlerde ve düşünmede yavaşlama. 7- Ajite olmak Huzursuzluk, irite hal. 8- Değersizlik duyguları Kendini beğenmeme, eleştirme, utanma. 9- Suçluluk duyguları, kendini veya başkalarını suçlama. 10-Bir konu üzerinde yoğunlaşamama, dikkatin dağınık olması. 11-Üzüntülü hissetme, karamsarlık. 12-Çaresiz hissetme Çözümler üretme yetisinin azalması. 13-Anksiyetenin artması. 14-Karar vermede güçlük çekme. 15-Hiçbir zaman düzelemeyecekmiş gibi hissetme. 16-Etkinliklere başlayabilmede güçlük çekmek. 17-Ağlayamama ya da çok çabuk ağlama. 18-Fobilerin ortaya çıkması Deniz, asansör korkusu, vb. 19-Duygularını gösterememe. 20-Cinsel istekte azalma veya depresyondan kaçınmak için aşırı cinsel eylemde bulunma ihtiyacı. 21-İntiharla ilgili düşünceler, tasarılar ve bunlarla ilgili konuşmalar. 22-İntihar düşünceleri olmadan ölme isteği Ölsem de kurtulsam, artık herşeyi yaşadım, hayat hep aynı, herşey monoton 23-Depresyonla ortaya çıkan takıntılar obsesyon. Sürekli elektrikleri kontrol etme, hırsız girecekmiş gibi düşünceler. 24-Hezeyan atakları. 25-Kişiliğin çözülmesi. 2 ayda 2 – 3 farklı insanmış gibi kendini hissetme. Her zaman, her kişide majör depresif bozukluk görülmeyebilir. Hangi belirtisinin hangi kişide görüleceği yine o kişinin dinamikleriyle ilgilidir ve araştırılması gerekir. DSM 4 1- İlgi kaybı, yaşamdan geriye çekilme. 2- Enerji kaybı. Bitkin ve yorgun hissetme. 3- Suçluluk duyguları. 4- Uyku ve Yemek Yeme Bozuklukları. 5- Etkinliklerden zevk alamama. 6- İntihar düşünceleri. Bu belirtileri olan kişilerin “Depresyon“ tanımı alabileceği açıklanmıştır. DSM 4, Majör Depresif Bozukluğu, 3 alanda toplamıştır Emosyonel Duygusal alanda. 1- Depresif duygudurumu 2- Hiçbir şeyden zevk alamama Vejetatif alanda 1- İştahta değişiklik. 2- Uyku Bozuklukları 3- Yorgunluk - bitkinlik 4- Hareketlerde yavaşlama, donuklaşma. Kognitif Bilişselalanda 1- Suçluluk ve değersizlik düşünceleri 2- Konsantrasyon güçlüğü 3- Ölüm ve intihar düşünceleri Depresyonda kişilerde bilinç bozukluğu görülmez. Unutkanlık, dikkat ve dikkati bir konuda yoğunlaştıramadığı için görülebilir. Dalgın da olabilirler. Zihin berrak değildir, karmakarışıktır. Gazete okuyamama, televizyon izleyememe sıklıkla görülür ve en geç ortadan kalkan belirtilerdir. MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUKTA DÜŞÜNCE, DUYGU VE DAVRANIŞ DÜŞÜNCELER Düşüncelerde yavaşlama, sesin alçalması ve hafiflemesi, geç cevap verme, konuşma azlığı yanında ölüm ve kötü haber bekleme gibi konularda konuşurlar. Olumsuz düşünceler, tek bir olaydan genelleme yapma Bir komşusu sabah günaydın dememişse “Kimse beni sevmiyor“ diye düşünmek . Ufak aksilikleri büyütme, hiçbir şeyin değişmeyeceği inancı, umutsuzluk içinde olma düşünceleri ile yüklüdürler. Düşünce içerikleri kendini eleştirme, geçmişteki başarısızlıklar, kendine güvensizlik, sorumluluk almaktan kaçınma üzerinde yoğunlaşmıştır. Hiçbir şeyi haketmediklerine dair düşüncelerle iyileşmek istemeyebilirler. Depresyona eğilimli kişiler genelde hem kendilerine, hem de başkalarına karşı katı, mükemmellik beklentileri içinde olan bireylerdir. Yaşamı tek boyutlu ve siyah-beyaz gören bir inanç sistemleri vardır. Ya hep, ya hiç düşünce sistemlerini şöyle örnekleyebiliriz 1- Yaptığım işin bir değer taşıması için mükemmel olması gerekir. 2- Mutlu olabilmek için yaptığım bu işte başarılı olmalıyım. 3- Hata yaparsam bu benim yetersiz, beceriksiz olduğumu gösterir. 4- Sensiz yaşayamam. 5- Benimle aynı fikirde olunmazsa bu benim sevilmediğimi gösterir. 6- Bir insan olarak değerimin göstergesi, başkalarının benim hakkımda düşünceleridir. 7- Birine kızdıysam, artık onu sevemem. 8- Birini sevmek demek ona hiç kızamamak demektir. 9- Birinden birşey istersem ona bağımlı kalırım. RET Rasyonel Emotif Terapi terapist Beck, depresif kişilerde üç alanda hataların ortaya çıktığını söylemiştir. 1- Kendi benliğine 2- Geleceğine 3- Dünyaya karşı olumsuz bakış açısında Bunları üçlü triad yakınma olarak sınıflamıştır. Depresyona özellikle yaşlı hastalarda % 25 hipokondriazis Hastalık hastalığı eşlik eder. Tedaviye en dirençli kabul edilen hasta grubudur. Sürekli yakınan, sızlanan ve geçmek bilmeyen ağrılarından şikayet eden kişilerdir. Ağrı genelde baş, göğüs, karın, omuz, sırt ağrıları şeklinde görülür. Omuz ve sırtta görülen uzun süreli ağrılar, inatçı bir somatizasyondur. Diz ağrıları eklem yerlerinde sızlamalar, kramp, bulantı ve kusma, hazımsızlık, gaz şikayetleri, kabızlık, mide yanması, görme bulanıklığı, depresyonun farkedilmeyerek bir organda somatize olmasıyla oluşabilir. Kuruntular, iyi anne baba, eş, evlat olamama, sürekli gelecekle ilgili karamsar düşünceler işsiz kalma, parasız kalma endişeleri, ileriye yönelik gereksiz bir para biriktirme endişesi ile para harcadığında kendini suçlama düşünceleri geliştirirler. Psikolojik kuramlar sürekli tekrarlanan bu karamsar ve mutsuz düşünceleri “Geviş getirme“ şeklinde tanımlamışlardır. DUYGULAR Kararsizlik nedeniyle çaresizlik ve bağımlı hissetme, acı duyma, üzüntülü hal tüm depresyonlarda ortak bir belirtidir. Ailelerine, sevdiklerine, hobilerine karşı duygusal bağları gittikçe azalmaya başlayabilir. Boşluk duygusu ve anlamsızlık daha geniş yer tutar. Zevk alınan etkinlikler azalarak, yük gibi hissedilmeye başlanır. Genel bir isteksizlik ve ilgisizlik, tepkisizlik, zamanın zor geçmesi, cinsel etkinliğe karşı duyarsızlık görülebilir. Bencillik başlar. Diğer insanların duygu ve düşünceleri ile ilgilenmezler. Yalnız kalmayı isterler ama gittikçe çocuklaştıkları için kendilerine bakım verenlere bağımlılıkları vardır Regresif Bağımlılık. Bu hastaların yaklaşık yarısı depresif duyguları inkar ederler Maskeli Depresyon ya da Gülümseyen Depresyon. Genelde aile ve iş arkadaşları tarafından kendilerinde yaşamdan geriye çekilme, düşmanca duygular farkedilirse tedaviye getirilirler. Bir gün içinde duygudurumları değişiklik gösterir. Bazıları sabahları çok kötü hissedip akşama doğru daha iyi hissedebilirken, bazen de tersi görülebilir. DAVRANIŞ Depresyonun başlaması ile fiziksel etkinlikler azalır. Hasta çok alçak sesle ve monoton konuşmaya başlar. Her davranış için aşırı bir çaba gösteriyor gibidir. Bazen ileri derecede hareketsizlik, yemek yememek, tırnak yeme, el oğuşturma, saç teli koparma, masaya parmaları ile ritmik bir şekilde vurma veya bir şeyle sürekli oynama, bacakları sallama, ileri geri sallanma hareketi, çok sigara içme, aşağı yukarı gezinme görülebilir. Bu hastalar zamanla bağımlı, hareketsiz ve çaresiz hale gelebilirler ve yardım görürler. Ancak yardımı reddedebilirler; çünkü hem kendilerini güvensiz hissederler, hem de başkalarına muhtaç olmaktan ötürü kendilerini aşağılanmış hissederler. Destek aldıkları, kendilerine bakım veren kişilere karşı, kendi çaresizliklerini hatırlattığı için düşmanca duygular beslerler. Reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık kazanmışlardır. Depresyonda birey kişilerarası ilişkilerinde güçlükler yaşamaya başladığı için, çözüm üretme yetisi de azalmıştır. Yetersizlik duyguları nedeniyle başkalarıyla iletişime girmekten kaçınarak uzak durur. Bu da yalnızlık ve reddedilme duygularının artmasına neden olur. Hasta hem ilişkiye girmek ister, hem de terkederek kendisine zarar verecek ilişkilerden uzak durmaya çalışarak bir kısır döngünün içine girer. İnsanlardan veya yakınlarından yüzeysel olarak uzak, çekingen durur ve düşmanca davranabilir. Kronik depresyondaki kişilerde kaza geçirmeye yatkınlık gibi kendine zarar verici davranışlar da görülebilir. Sigaranın aşırı tüketimi, alkol kullanımının artması, depresyonun başlangıç noktası olabildiği gibi, depresyona giren kişilerde alınan alkolün azalması da görülebilir. Depresyon tedavi edilmez ve uzun süreli kronik bir hale dönüşürse, birey hiç istemediği, sevilmediği, aşağılandığı gibi duygulara kapılarak, kendisine destek ve bakım veren kimselere karşı suçlayıcı ve düşmanca davranarak, uzaklaşabilir. Evlilik yaşamını, işini ve yakınlarını terkedebilir. Cinsel isteksizlik nedeniyle, erkeklerde cinsel yönden uyarılma , erotize olma güçlüğü empotans, erken boşalma görülür. Bu da hastanın daha fazla yetersizlik hissetmesine neden oluşturur ve hasta partnerinden uzaklaşır. Kadınlarda cinsel ilgi ve istek olmadan cinsel yaşam sürdürülebilir. Regl adet kanamaları düzensizlik gösterebilir. MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK GİDİŞ VE TEDAVİ GİDİŞ Her yaşta başlayabilen ama çoğu kez 20’li yaşların ortalarında görülen Majör Depresyon tedavi edilmezse, 6 ay ve daha uzun sürebilir. Kimi belirtiler semtomlar aylar ya da yıllarca sürebilir. Majör Depresif Bozukluk boşanma, iş kaybı, aileden sevilen birinin ölümü gibi nedenler sonrası ortaya çıkar. Alkol, uyuşturucu madde kullanımı da ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Ağır Majör depresif bozukluk geçirenlerden yaklaşık %15’inin intihar ettiği belirtilmiştir. Majör Depresif Bozukluk öncesinde “Distimik Bozukluk” Bakınız Distimik Bozukluk görülebilir. Organik bir hastalığa bağlı olarak ve Borderline, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Anorexia Nervoza, Bulimia Nervoza gibi bozukluklardan da sıklıkla ortaya çıkabilir. TEDAVİ Tedavi Psikoterapi ve ilaç tedavisi ile birliktedir. Destekleyici Psikoterapi ve Dinamik Psikoterapi’den yarar sağlanır. İlaç tedavisinde Antidepresanlar yüksek oranda yarar sağlarlar ve hastalığın iyileşme sürecinin kısaldığı bildirilmiştir. 1999 Trabzon Kongresi – Editör DİSTİMİK BOZUKLUK Distimik Bozukluğun başlıca özelliği, en az 2 yıl, hemen her gün, yaklaşık gün boyunca süren, kronik depresif bir duygudurumun varlığıdır. Bu insanlar kendilerini kederli ya da hüzünlü olarak tanımlarlar. Çocuklarda irrite hal ile ortaya çıkabilir. Bir yıl sürmesi durumunda bu tanıyı alabilir DSM IV. İştahsızlık veya aşırı yemek yeme, uykusuzluk ya da aşırı uyku uyuma, enerjinin düşük olması, yorgunluk, benlik saygısının düşmesi, düşünceleri yoğunlaştıramama, umutsuzluk duyguları ve karar vermede güçlük çekme görülür. Bu kişiler sürekli kendilerini eleştirirler ve ilgileri azalır. Kendilerini yetersiz bulurlar, çekici hissetmezler. Bu depresif durum bir parçaları olduğu için de, sorulmadıkça yakınmazlar; çünkü hep böyledirler. İki yıl içinde çocuklar ve ergenler için 1 yıl iyi hissedilen ara dönemler, 2 aydan daha uzun sürmez. Depresif durum toplumsal ve mesleki alanda, üretkenlikte sıkıntıya neden olur. Distimik bozuklukta en sık yetersizlik duyguları, genel bir ilgi kaybı ve hiçbir şeyden zevk alamama, toplumdan uzaklaşma, suçluluk duyguları ya da geçmişle ilgili düşüncelere dalmalar, yaşam etkinliklerinde ve üretkenliğinde azalma, etkin olamama görülür; ayrıca hızlı göz hareketleri vardır. Ailelerinde Majör Depresif Bozukluk olanlarda daha sık görülür. Çocuklarda her iki cinste eşit görülür. Çoğu kez okul başarısında ve toplumsal etkinliklerde bozulmalara neden olur. Bu çocuklar irrite, ters, huysuz ve “asabi” dirler. Benlik saygıları ve toplumsal becerileri düşüktür; karamsardırlar. Kadınlarda erkeklerden 2 – 3 kat fazla görülür. Sıklıkla Kişilik Bozukluğu’yla birlikte görülebilir. İlaç tedavisinde anti-depresanlardan yararlanılır. 2. İKİ UÇLU BOZUKLUKLAR - MANİ - DEPRESYON MANİK EPİZOD UÇUŞMA – YÜKSELME Kişide, normal kendilik çizgisi dışında, olağanüstü kendini çok iyi hissetme, neşe, coşku, keyifli hal, taşkınlık ile ortaya çıkar. Birey herşeye kahkahalarla gülmeye, şarkılar söylemeye, içi içine sığmaz bir heyecan duymaya, neşesinden mutluluğundan sözetmeye başlar. Çabuk sinirlenme, irite hal, aşırı bir taşkınlık, kızgınlık, öfke, saldırganlık görülebilir. Bir üstünlük duygusu ile diğer insanlara saygısızca davranma, eşyalara zarar verme, vurup kırmalar, küfürlü konuşma görülür. Coşku, heyecan ile kısa süren üzüntülü hal ve ağlama arasında dalgalanan bir duygudurumu gösterir. Aşırı kendine güvenme ve büyük görme, çocuksu bir “herşeye gücü yeterlilik” hissetme ile kendini sergileyen davranışlar ortaya çıkar. Sosyal mesafeleri umursamayan bir rahatlık, girişkenlik içindedir. Sürekli heyecan içinde yeni projeler üreterek, durmadan konuşur. Yeni alanlara ilgi ve istek duymaya başlar. Metafizik ve Felsefe içeren konulara doğru kayabilir. Konuşma hızlanmıştır. Bir konuyu anlatırken çağrışımları çok hızlandığı için düşünceden düşünceye sıçrar. Ana konu kaybolur. Örneğin bir tekneden bahsedilirken, bir tekne seyahatinden konuşmaya başlayarak, Amerika’nın keşfi, Kristof Kolomb, oradan iletişim ağına, internet üzerinden çeşitli projelere geçebilir. Zihninin berraklığından ve tıkır tıkır işleyişinden sözeder. İnce ayrıntıları büyük bir dikkatle görür ve anlatır. Dikkat artmış, her şeye yönelmiş, bellek artmış ve güçlenmiştir. Bir konuya konsantre olup yoğunlaşamaz. Kendine güven aşırı derecede arttığı için riskli davranışlar ortaya çıkar. Kendinin ve diğer insanların yaşamını dikkate almaksızın hızlı araba kullanma, aşırı para harcama ve riskli yatırımlar yapma görülür. İlerleyen boyutta Psikotik düzeyde dünyayı kurtaracak kişi Kurtarıcı peygamber, Atatürk, Başbakan olmak gibi Megalomanyak sanılar hezeyan ortaya çıkabilir. Veya paranoid şüpheci düşünceler; "Beni izliyorlar, dinleme aygıtları yerleştiriyorlar, düşmanlarım bana komplo kuruyor" düzeyinde olabilir. İlerleyen kronik uzun süren durumda, Psikiyatride “Schneider” belirtisi adı verilen “Bana emir veren ve yöneten sesler duyuyorum” belirtileri ortaya çıkabilir. Konuşma hızlanmış ve artmıştır. Yüksek sesle, karşısındakini dinlemeden ve söz hakkı vermeden, bu duruma hiç aldırış etmeden konuşur. Çağrışımları çok arttığı için konudan konuya, düşünceden düşünceye sıçrayarak gider. Hareketleri hızlanmış, enerjisi yükselmiş ve hiç tükenmeyecek gibidir. Gece gündüz geç saatlere kadar çalışıp yazılar yazıp, projeler düzenleyip, çizimlerini duvarlara yapıştırabilir. Yerinde duramayıp, aşağı yukarı gezinerek dolaşır. Seyahatlere çıkabilir. O an için zevk verici fakat sonuçları kötü olabilecek ilişkiler, parasını malını sağa sola saçıp, aşırı cömert davranışlar görülür. Alkol ve uyuşturucu kullanmaya başlayabilir. Kendini hiç ilgilendirmeyen başka insanların işlerine karışır, kavgalar çıkarabilir. Uykusu azalmıştır ama uykusuzluktan yakınmaz. Cinsel isteği ve performansı artmıştır. Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal el kitabına DSM IV – 1998 göre, Manik Epizodun ölçütleri şöyledir. A- Olağandışı ve sürekli, taşkın, kabarmış, irite, ayrı bir duygudurum döneminin olması. B- Duygudurum Bozukluğu dönemi sırasında aşağıdaki belirtilerin görülmesi 1- Benlik saygısında abartılı bir artış Aşırı kendine güvenme – güçlü hissetme 2- Uyku gereksiniminin azalması 3- Her zamankinden daha fazla konuşkan olma ya da konuşmaya tutma. 4- Fikir uçuşmaları sıçramalar ve düşüncelerin sanki yansıyor gibi birbiri ardısıra gelmesi yaşantısı. 5- Dikkat dağınıklığı yani, dikkat önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyaranla kolaylıkla dağılabilir 6- Amaca yönelik etkinlikte artma toplumsal yönden, işte ya da okulda, cinsel açıdan ajitasyon. 7- Kötü sonuçlar doğurma olasılığı yüksek, zevk veren etkinliklere aşırı katılma Örneğin elindeki bütün parayı alışverişe harcama, düşüncesizce cinsel girişimlerde bulunma ya da aptalca iş yatırımları yapma 8- İş yaşamı, sosyal yaşam ve özel ilişkilerde önemli ölçüde bozulma ve durumun başkalarınca gözlemlenmesi. Bu belirtinin artması ile Hipomani oluşabilir. KARIŞIK MIXED EPİZOD Majör Depresif Bozukluk Epizodları, Manik Epizodlarla birlikte görülürse; yani kişi depresif bir halden, coşkulu, neşeli, taşkın, abartılı manik davranışlara dalgalanıp geçiyorsa, Karışık Mixed Epizod adı verilir. Mevsimsel özellikler taşır. Belirleyici anksiyete ve strese neden olacak bir durum olmadığı halde, sonbahar ve kışta depresif durum, ilkbaharda depresyonun kalkması görülmektedir. TEDAVİ Psikodinamik kuramlar genelde depresyonu açıklarlar. Jung ekolü, maninin depresyona düşmemek için yükselme, sıçrama, uçuşma olduğunu, altta yatan depresyona karşı bir savunma şekli olduğunu söylemiştir. Melanie Klein ise çocuklukta birikmiş olan agresyon, öfke ve yıkıcılığını yadsıyan bireyin, kayıp sevgi nesnesini tamir etme amaçlı bir savunma biçimi gösterdiğini, "Başkalarını idealize etmede, savunma amaçlı kullanılmaktadır" demiştir. Tedavi manik epizodlarda ilaçla yapılmaktadır. Daha sonra ilaç tedavisi ve psikoterapi ile devam edilir. İlaç tedavisi bittikten sonra Destekleyici Psikoterapi ile devam edilmelidir. Manikler, üstünlük duygusu taşıdıkları dönemlerde psikoterapiye devam ARSU
Yaşamın üç evrensel aşaması vardır doğarız, yaşarız ve ölürüz. Ancak bireysel yaşantılar bu evrensel aşamalardan geçerken birbirlerinden ciddi farklılıklar gösterirler. Lisanstaki ilk dersimizde hocamız bir söz söylemişti ’ Dünya’da insan sayısı kadar psikoloji vardır.’’ O zamanlar bu sözden çok etkilenmiştim. Ancak gerçek anlamını meslekte deneyim kazandıkça daha iyi anladım. Aynı ailede doğmuş olsak bile genetik, psikolojik, sosyolojik ve yaşantısal faktörler sonucunda birçok anlamda farklılıklara sahip olsa bile aslında hepimizin evrensel temel ihtiyaçları var sevilme, güvenlik, bakım, koşulsuz kabul edilme, bağımsızlık, ihtiyaçları ve duyguları ifade etme özgürlüğü ve gerçekçi sınırlara sahip bir dünyada yaşama. Bu ihtiyaçlar herkeste ortak olmakla birlikte, bu ihtiyaçların şiddeti kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bu duygusal ihtiyaçlarımız çocukluktan itibaren bulunmaktadır ve birçoğu çocuklukta daha bir yetişkinin çocukluktan gelen duygusal ihtiyaçlarını anlayabilmesi ve karşılayabilmesi gerekmektedir. Çocuklukta bakım verenler tarafından karşılanmamış duygusal ihtiyaçlar, yetişkinlikte de bireyin kendisi tarafından karşılanmadığı takdirde bazı psikolojik rahatsızlıklar yaşanabilmektedir. Bu nedenle Şema Terapi’nin amacı bu bireylere kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri konusunda yardımcı Terapinin gelişimi kısa süreli tedaviler sonucunda başarı elde edilmesine rağmen rahatsızlıkların tekrarlanma oranlarının yüksek olması sonucunda başlamıştır. Bu yöntem farklı ekollerin tekniklerinin birleştirilmesiyle geliştirilmiştir. Şema Terapi yapısı itibariyle kısa süreli bir terapi değildir. Danışanın ihtiyacına göre orta ve uzun vadede uygulanabilmektedir. Şema terapinin ilk aşaması danışanın problemlerini tanımak, problemleriyle bağlantılı olarak yaşam öyküsünü dinlemek, şemalarını anlamak ve bireyin problemleriyle şemalarını bağlantılandırmaktır. İlk aşama yaklaşık olarak 5 seans sürmektedir. Diğer aşamalar ilk aşamadaki bilgilere göre yapılandırılmaktadır. Ancak bütün aşamalarda genel olarak danışanın uyumsuz baş etme biçimlerine, terapist-hasta ilişkilerine, duygusal tekniklere, karşılanmamış duygusal ihtiyaçları keşfetmeye ve bu ihtiyaçları karşılamanın öğrenilmesine, psikolojik problemlerin çocukluk ve ergenlik temellerinin anlaşılmasına Nedir? Psikoloji literatüründe şema, kişinin günlük yaşam deneyimlerini anlamlandırdığı genel biçimde düzenlenmiş herhangi bir yapı, plan olarak tanımlanabilmektedir. Şemalar çocukluktan itibaren oluşmaya başlamaktadır. Bazı şemalar olumlu ve uyumlu iken, bazıları olumsuz ve uyumsuz olabilmektedir. Özellikle olumsuz çocukluk yaşantıları, travmalar, ihmal, istismar gibi durumlarda gelişen şemalar yetişkinlikte anksiyete, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra kişilerarası problemlere de yol açmaktadır. Bu şemalar anılardan, duygulardan, bilişlerden ve bedensel duyulardan oluşmaktadır. Bireyin davranışları ise şemalarla ilişkili olarak oluşmaktadır ancak şemaya ait değildir. Şema kişiye zarar verse bile şema yaşantısı kişi için rahat ve tanıdıktır. Bu nedenle şemaların değişmesi zor olmaktadır. Çünkü şemalar kişi için öncelikli bir gerçekliğe sahiptir, kişiler günlük yaşantıları şemalarına göre algılamaktadırlar ve ilişkilerini buna göre düzenlemektedirler. Bu yüzden çocuklukta kişiye zarar vermiş durumlar, yetişkinlik hayatında istenmediği halde tekrarlanmaya devam eder. Örneğin, soğuk ve sevgisiz bir aile ortamında büyüyen bir yetişkin, her ne kadar bu durumdan rahatsız olsa da yetişkinliğinde duygularını ifade etmekte açısından psikolojik rahatsızlıkları ele alırken şemaları 4 grup üzerinden değerlendirmekteyiz. Bu 4 grupta toplam 18 tane şema bulunmaktadır. Bu gruplandırma, giderilmemiş duygusal ihtiyaçlara odaklanılarak hazırlanmıştır Grup Ayrılma ve Dışlanma/ReddedilmeBireyin diğer kişilerle olan ilişkisini etkileyen bu gruptaki şemalar, daha çok güvenli bağlanma biçimi üzerine odaklanmaktadır. Bu kişiler sosyal ve duygusal ilişkilerinde güvende hissetmek, sevilmek, ait hissetmek gibi ihtiyaçlarının karşılanmayacağını düşünürler. Bu gruptaki şemalar çoğunlukla çocukluk dönemindeki travmatik yaşantılarla istismar, reddedilme, izole aile yapısı gibi ilişkilidir Terkedilme/İstikrarsızlık şeması, güvensizlik/suistimal edilme, duygusal yoksunluk, kusurluluk/utanç, sosyal izolasyon/yabancılaşma, bağımlılık/yetersizlik, dayanıksızlık, yapışıklık/gelişmemiş benlik, başarısızlık. Grup Zedelenmiş SınırlarBu gruptaki şemalara sahip bireyler çocukluk çağında bakım verenleri tarafından çok fazla serbest bırakılmışlardır. Aile içi disiplinde eksiklik vardır, sorumluluk alma, işbirliği yapma gibi beceriler öğretilmemiştir. Bu nedenle bu şemalara sahip bireyler sorumluluk alma, işbirliği yapma, kişisel amaçlar yaratma ve bu amaçlara ulaşmayı yönetme gibi konularda zorluk yaşamaktadırlar Hak görme/büyüklenmecilik ve yetersiz özdenetim şemaları. Başkalarına YönelimlilikBu şemalar, kişinin kendi ihtiyaçlarını göz ardı etme pahasına karşı tarafın ihtiyaçlarına, isteklerine ve duygularına odaklanmasına sebep olmaktadır. Bu şemalara sahip bireyler için önemli olan karşı tarafın sevgisini ve onayını almaktır. Bu nedenle ihtiyaçlarla birlikte öfke gibi duygular da bastırılır. Bu kişiler şimdiki hayatlarında olduğu gibi çocuklukta da ailelerinden ilgi almak, onlar tarafından sevilmek için kendi ihtiyaç ve duygularını bastırmak durumunda kalmışlardır. Bu gruptaki şemalar boyun eğicilik, kendini feda ve onay arayıcılık şemalarıdır. Aşırı Tetikte Olma ve Baskılama/KetlemeGenellikle beklentileri yüksek, cezalandırıcı bir aile yapısı sonucunda ortaya çıkan bu gruptaki şemalar bireyin katı ahlaki davranışlara sahip olmasına sebep olmaktadır. Bu kişiler performans gerçekleştirme konusunda kendilerine karşı aşırı talepkardırlar, katı kuralları vardır. Yakın ilişkiler kurmak, mutlu ve sağlıklı hissetmek adına kendi ihtiyaçlarını, duygularını bastırma eğilimindedirler. Mükemmelliyetçilik, kurallara katı bir şekilde uyma, performans gösterme konusunda endişe duyma, kötümser olma, duyguları bastırma, mutlu olmak ve iyi hissetmek adına bu duyguları olumsuz etkileyecek durumlardan kaçınma bu gruptaki şemalara sahip bireylerin genel özellikleridir. Bu gruptaki şemalar şunlardır Olumsuzluk/karamsarlık, duygusal baskılama/ketleme, yüksek standartlar/aşırı eleştirme, cezalandırıcılık Klinik Psikolog Yaşar Emre Ertürk
Duygusal yoksunluk seması, günümüzde sıkça görülmeye başlayan ve uzmanların en çok karşılaştıkları bir vakadır. Bu sendromun kökeninde kişinin sahip olduklarının farkına varmaması yatmaktadır. Kendi iç dünyasında sorunlar yaşayan kişi sevdiklerinin ve ailesinin yalnızlığını, üzüntüsünü geçiremeyeceğini düşünür ve çareyi terapistlerde aramaya başlar. Sürekli yalnız ve üzüntülü olan kişiye etrafındaki kişiler yardım etmek ve destek olmak isterler. Fakat kişi buna inanmaz, sahtecilik, ikiyüzlülük olarak görürler. Bu şemada kendini bu tür vakalar ile gösterebilir. İhtiyaçlarının etrafındaki kiler tarafında yerine getiremeyeceğini düşünen kişiler, sıcaklık, sürekli ilgi, dinlenilmek, destek, her konuda yardım gibi olgular ile beslenirler. Bu ihtiyaçlar genelde karşı cinsten ya da sevdiklerinden ilgi göremeyince ve dinlenmeyince hemen bir kaos içerisine girerler. Hayatların en büyük felaketini yaşadıklarını düşünür, yalnızlığa, üzüntüye bürünürler. Bu vaka genellikle uzun yıllar tek çocuk olan kişilerde görülür. Sonradan bir kardeşi olan çocuk, artık annesinden ve babasından ilgi görmeyeceğine, sevilmeyeceğine inanır. İşte bu gibi durumlar yetişkin bireylerde de görülebilmektedir. Etrafındaki kişiler başka bir yere ilgi göstermeye başlayınca, buhranlı günler bu vakayı yaşayan kişi için baş gösterir. Duygusal yoksunluk şemasında üç türden oluşmaktadır. İlgi yoksunluğu, korunma yoksunluğu ve empati yoksunluğu, iş ve sosyal yaşamda görülen ve bu vakayı yaşayan kişiyi etkisi altına alan bir türdür. Kişi, bir türlü anlaşılmadığını düşünür. Ve yalnız olduğunu ona destek olacak, düşüncelerine saygı duyacak biri olmadığını hisseder. Korunma yoksunluğu da kişinin kendini yalnız hissetmesi ile özetlenebilir. Kişi, ona yol gösterecek, akıl verecek, koruyacak ve arkasında kimsenin olmadığını düşünür. İlgi yoksunluğu da hemen hemen her bireyde görülmektedir. Kişi kendisine önem verilmediğini, şefkat gösterilmediğini, fiziksel temaslarda bulunacak kişilerin var olmadığından yoksunluk şemasında, birçok etken sebep olur. En önemlisi çocuk yaşta anne ve babasından şefkat ve ilgi görmeyen kişilerde görülebilir. Anne ve baba soğukluğundan, zaman ayırmamasından ve sevgi göstermemesinden kaynaklanabilmektedir. Çocuk yaşta yeteri kadar değer ve önem verilmediğini düşünen bireylerde de görülebilmektedir. Etrafındaki kişiler hep başka birilerine şefkat, ilgi gösteriyor ise bu vaka kendini daha çok hissettirir. Anne çocuğu ile iyi bir iletişim kuramamış ve ihtiyaçlarını doğru bir şekilde karşılamıyor ise ve sıkıntılı anlarında çocuğunu avutmuyor ise diğer kişiler tarafından avutulmayı öğrenmemiş olur. Ebeveynler, çocuklarına yol göstermemiş, doğru yolu bulması adına destek olmamışsa, eğitim ve sosyal hayatında onları yönlendirmemişse, çocuk bundan sonraki hayatında güven duyacağı kimse seçimi etkileri de bu şemanın kökenini oluşturur. Bu tür olumsuz etkileri yaşayan bireyler genellikle, soğuk ilgisiz, destek vermeyen bir eş olurlar. Bu da geçmişte yaşadıklarından kaynaklanıyor olabilir. Sevgi, ilgi, güven, destek, avutma gibi olguları öğrenemeyen kişilerin, bu tür kavramları ilişkilerine yansır. Ne hissettiğini eşi ile paylaşamaz ve paylaşamadığı ihtiyaçlarını anlaşılmasını bekler. Anlaşılmadığı zaman büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Kendini üzgün yalnız hisseden kişi, bunu eşi ile paylaşmaz ve içine kapanır. Eşi tarafından korunduğunu, yön verildiğini görünce darılabilir, üzülebilir ve bunu kabul etmez. Çünkü bu kavramları ailesinden görmemiş ve doğal olarak öğrenmemiştir. İlgi görmediğini düşünerek sürekli eşi ile tartışmalara girer, kızgındır, öfkelidir ve eşinden gittikçe uzaklaşmak yoksunluk şaması belirtilerini yaşayan kişilerin mutlaka terapi görmesi gerekmektedir. Uzmanlar bu tür vakalarda ilk önce kişinin farkında olmadıklarını gün yüzüne çıkarmak ile tedavi sürecine başlar. Ve duygusal ihtiyaçları, doğal ortamlardan ve yollardan telafi etmek için teknikler geliştirir. Kişiye kendini avutmayı, tek başına her şeyi başarabileceğine inandırır. İhtiyaçlarına v isteklerine göre eş seçimi yapmasını önerir ve isteklerini saçmada olsa dile getirmesini tavsiye eder. Sabretmeyi, güvenmeyi öğreterek, sağlıklı bir birey olması için tedavi Acıkgöz
duygusal yoksunluk şeması nasıl tedavi edilir